Bu kitabı ilk duyduğumda içindekilerden çok ismi beni benden almıştı...
hani bi şarkı vardı...
"Seviyorum seni,
ekmeği tuza banıp, banıp yer gibi...." der ya şarkıda...
Ahhhhh!! dedi işte iç sesim gülümseyerek....
Okurken bir çok yerinde evet evet bu dedim çokça... Tekrar tekrar okudum bazı yerlerini.... Ben ne yapardım? dedim... Sorguladım.... Kendime döndüm suçladım... Bazen küfrettim.... Burnumun direği sızladı çoğu kelimede.... Yüreğim burkuldu.... Şen kahkahalar attım bazen....
Benim gibiydi.... Hatta senin gibiydi yaşadıkları... Hepimizin zaman zaman yaşadığı iç seslere benzerdi... Emin olabilirsin...
****Adam kadının elini tuttu, kadın adamın elini öptü. Burnundan çıkan sıcaklık, adamın elinden yüreğine ulaştı, kadının kalbini ısıttı.
****Tek kişilik yalnızlıkta artabilirsin, iki kişilik yalnızlıkta sadece eksilmek vardır.
****Hiç kimsenin arayışı bitmedi ki... hep daha iyisi, hep en iyisi derken insanlar ellerindeki bulgurdan olunca, "iyisini hala bulamadım"ın üstüne birde "elimdekini yitirdim" acısını ekleyerek yaşadıklarından. Maddiyat, maneviyatın önüne geçtiğinden; aç ruhlar, aç kurtlar gibi et peşinde koştuklarından; "onun arabası var ama ruhu yok" söylemini doğrulamak için sabah kalkar kalkmaz banyoya kusmaya koşan ayaklarının üzerindeki zevksiz kalplerine her aldatışta bir hançer saplandığından...
Hele kitabın sonunda onunla birlikte huzur denizine atlamanın verdiği mutluluk inanılmazdı...
Sevgili Banu Conker kalemine sağlık... İçtenliğine sağlık...
Ve bu kitapla tanışmamı sağlayan Anne Ayça sana da kocaman teşekkürler...