2016 Oscar aday listesine el atmaya başladım nihayet...
Kardeşim benden sonra başladı ama benden daha ileride... Azıcık yavaştan alıyorum galiba ben bu işi yine...
Elimin gitmediği tek film Mad Max... Onu nasıl izleyeceğim hiç bilmiyorum... Bana göre fazla aksiyonlu ama halledeceğiz bir şekilde...
Bakalım ne olacak bu ay sonuna kadar :)
CAROL (2015)
2016 Oscarlarında en başta en iyi kadın ve en iyi yardımcı kadın olmak üzere toplam 6 dalda adaylığı mevcut... Bu film merak ettiklerimdendi çünkü yakınlarda izlediğim Mavi Yasemin filminde Cate Blanchett 'in oyunculuğunu sevmiştim...
Tahminlerimde yanılmamışım yine oyunculuğu iyiydi, hatta sıradan olabilecek konuyu ilginç hale getirmeyi başarmış yine bu filmde de...
Ancak Rooney Mara 'da bu filmde hiç de yabana atılır cinste değil... Özellikle filmin ilk yarısındaki görüntüsünü Audrey Hepburn' a benzettim... Bu da daha çok ilgimi çekti....
Filmimiz 50 li yıllarda geçiyor... Evli ve mutsuz olan Carol (Cate Blanchett) ile henüz kimliğini, duygularını tanımayan Therese ( Rooney Mara) arasındaki ilişkiyi anlatıyor film...
Bundan sonrası biraz spoiler içerebilir... Şimdiden uyarıyım.... Konulardan biraz bahsetmeden filmle ilgili ne düşündüğümü anlatamayacağım çünkü...
Filmin ilk başlarında Therese ile Carol'un tanışması ve birbirlerine yakınlaşmaları anlatırken Carol'un cinsel tercihi konusunda sadece ufak ipuçları veriyor... Filmin ikinci yarısından sonra ancak eşcinsellik belirgin bir biçimde ortaya konuyor...
Aslında filmde ana konu iki kadının kendilerini tamamlamak için çıktıkları yolculuk.... Carol evli ve çocuğu var... Boşanmak üzere... Çocuğu için mücadelesi var kocasıyla... Çocuğu için kendi tercihlerinden ödün veren bir kadın....
Diğer tarafta Therese henüz kendini tanımayan, cinsel kimliğini ve isteklerini belirleyememiş karakter... Carol ile tanışmasıyla tercihlerini belirleyecek bir yola çıkıyor... Boş bakışlı bir masumu, o hissettiği belirsizliği çok net hissettirmiş...
Cate Blanchett duygu geçişlerinde yine çok iyi... Bir anda şefkatli bir anneye dönüşüveriyor seksi bir kadından... Sinir patlamalarını yine çok iyi yaşattı...
Bir kadın aşkından mı anneliğinden mi vazgeçmeli sorusuna yanıtı radikal ama güzel veriyor... O sahne tekrar tekrar izlenesi cinsten...
Diğer filmleri henüz izlemediğim için bu iki başarılı kadın heykeli kucaklarmı bilmiyorum ama sanki Rooney Mara daha şanslı gibi duruyor bu konuda... İlerleyen günlerde göreceğiz...
Sonuç olarak SEEEEVVVVVDİİİİMMM ben bu filmi....
THE MARTIAN / MARSLI (2015)
2016 Oscar adaylarından yine... 7 dalda adaylığı var... Beni ilgilendiren kısımlardan pek şansı yok gibi sanki... Daha 2 tane film izleyebilmişken Şebo sen ne diyorsun desenize bana :))) Ama ne biliyim oscarlık bir performans göremedim ne yapıyım... Ya da ben ne anlarım bu işten diyip sıyrılabilirim :)))
Mark Watney (Matt Damon) Marsta arkadaşları tarafından öldü sanılıp bırakılıyor... Ama film nasıl yapılacak ölmüyor tabiki... Kurtarma çalışmaları başlıyor....
İlk giriş kısmı evet etkileyiciydi... Matt Damon'un tek başına Mars'ta geçirdiği sahnelerde iyiydi ama o kurtarma operasyon kısmı daha atraksiyonlu, çetrefilli olabilirdi... Teddy karakteriyle Jeff Daniels pek bir ruhsuzdu... Azıcık heyecanlan be adam, ne biliyim panik yap... Yok kaskatı dur demişler adama :)))
Öyle bilim kurgu dehası falan değilim, yenilerde sevmeye başladım bu tarz filmleri... Oytun paşam sağolsun... Ortak noktada buluşmayı bu tarz filmlerde başarabiliyoruz...
Eğlenceli bir film yapmışlar... Bazı bilim adamları gerçeğe aykırı noktalar bulsalar da adı film nihayetinde... Bilim kurgunun KURGU su hakim olacak tabiki...
Ben Marsta bırakılsam ne yapardım diye düşünmedim değil ama Mark kadar zeki olmadığım için 2 günde ölürdüm... Adam patates yetiştirdi mars toprağında yahu... Onları sulamak için mekanizma oluşturdu... Ben kendime su bulamazdım :)) Gübre olarak kullandığı şey tamam hiç hoş değildi ahahaaaa :) Tamam tamam doğal gübre anladım, ama göz görmeyince gönül katlanıyor cinsinden benimki :)
Eskiden tarlada güneşten korunmak için traktörün gölgesinde yatardı çiftçiler, yada dinlenirlerdi... Bizim marslı da uzay gemisinin gölgesinde yatıyor bi ara.... Çok güldüm işte o sahneye :))
Sonuç olarak hoş bir filmdi, eğlenceliydi herşeyden önce... Ama Oscar alacak mı onu bilemiyorum işte :))
Birde Oytun paşa bi ara filmde uzaylı gördüğünü iddia ediyor ama emin olun uzaylı muzaylı yok filmde... İleri geri yapıp çok aradık ahahaaaa :)))
Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMMMMM....
WILD / YABAN (2014)
Gerçek yaşam hikayelerinden uyarlanan filmlere bayılıyorum... Bana daha gerçekçi geliyor ve mucizelere daha çok inanmamı sağlıyor... Bu film de bunun güzel örneklerinden...
Cheryl (Reese Witherspoon) ' in hayatı hatalarla dolu... Hayatında olmaması gereken ne varsa hepsi var... Ve o kadar mutsuz ve olumsuz ki hayatını kendisi mahvediyor da diyebiliriz...
Aslında Cherly' i kendini bulmak için çıktığı 1750 km lik zorlu bir yolculukta tanıyoruz... Uzun soluklu bir tracking.... Hayatında yürüyüşle ilgili hiçbir deneyimi olmayan bu kadın bir anda böyle bir yolculuğa çıkmasının sebeplerini yürüyüş sırasında düşüncelerindeki geri dönüş canlanmalarıyla anlıyoruz. Kendini, yolunu bulmaya çalışırken geçmişte ne hatalar yaptığını, nasıl içinde kaybolduğunu, evliliğini nasıl harabe ettiğini vs...
Tabiatın ve bir yolmacerasının görsel şöleni eşliğinde bir kadının yeniden varolma çabasını izliyoruz da diyebiliriz aslında bu film için...
Filmde en sevdiklerim arasında yürüyüş parkurundaki küçük not kulübelerindeki deftere yazdığı notları vardı... Sanki iç yolculuğunu tamamladıkça geride bıraktıklarına yazılmış saygı cümleleri gibiydiler...
Reese Witherspoon kadının içsel yolculuğunu, güvensizliğini çok güzel yansıtmış ki kendisi kazanamasa da bu rolüyle en iyi kadın oyuncu Oscar adayları arasındaydı geçen sene.. Rolünün hakkını vermiş gerçekten...
Hala izlemediyseniz bu filmi mutlaka izleyin diyorum....Alıp başımı gitmek istiyorum buralardan diyorsanız da bu filmi izlemeden gitmeyin tabi ki :))))
Şaka bir yana bu filmi ben ÇOOOOKKKKKK SEVDİİİİİİMMMMM kategorisine attım bile....
STILL ALICE / UNUTMA BENİ (2014)
Çok uzun zamandır izlemek istediğim bir filmdi... Elimin altındaydı aslında ama bir türlü izleyememiştim... Geçen hafta şeytanın bacağını kırdım nihayet....
Bu filmden sonra bir Julianne Moore hayranı oldum diyebilirim... Nasıl duru bir oyunculuktur bu.... Abartmadan ama hissettiği acıyı, korkuyu, endişeyi tüm damarlarınızda hissettiriyor.... Yaşıyorsunuz onunla... Ki zaten 2015 oscarlarında en iyi kadın oyuncu dalında heykelciği kucakladı...
Filmde dikkat çeken diğer bir isim de küçük kızı Lydia rolüyle Kristen Stewart... Oyunculuğunu çok sevdim...
Filmin konusuna gelecek olursak Alice 50 li yaşlarda hayatının en mutlu günlerini yaşamaktadır. Dil bilimi profesörü olan Alice mesleğinde başarılı olmakla birlikte mutlu bir yuva ve başarılı 3 çocuğa da sahiptir... Bir gün bir konuşma esnasında kelimeleri unuttuğunu fark eder ve sonuçta alzheimer teşhisi konmuştur bile... Genetik ve erken bir çeşidi ile karşısına çıkan hastalık aynı zamanda çok çabuk da ilerlemektedir. İşte bundan sonra Julianne Moore oyunculuğunu konuşturarak öncelikli olarak anne kaygısını hissettirmeye başlıyor... Genetik miras olan bu hastalık ya çocukların da da varsa...
Kızı Lydia diğer çocukların içinde en asisi aslında ama anneye en büyük destekçi de o olacaktır...
Koca John'u keşke Alec Baldwin yerine başka birisi oynasaydı.... Çok ruhsuz geliyor son zamanlarda bu adam bana....
Bu konuda çok film izlemişimdir aslında ama oyunculukların konuştuğu bu film kadar iyi değildi bence hiçbirisi... Kesinlikle tavsiyemdir izlememiş olanlara....
ÇOOOOKKKKK SEVDİMMMMMM dediğim bu filmi izleyiniz, izlettiriniz efem.....
THE INTERN / STAJYER (2015)
Şimdi şu afişe bir bakın... Filmin ismi belli stajyer... Doğal olarak kızın stajyer olduğunu zannediyorsunuz dimi :))) Ben öyle zannetmiştim işte.... Birkaç blogger arkadaşımda okuyup durumun farklı olduğunu anlayınca hemen izlemeliyim dedim bu filmi :)
Yaşlı adamım benim... Robert De Niro... Son zamanlarda bu tarz akıcı fimlerle çıkıyor karşımıza ve ben bu halini çok yakıştırıyorum bu hafif komedi tarzındaki filmlere... Bakışlarıyla, mimikleriyle ve de oyunculuğuyla filmin kalitesini arttırıyor...
Jules (Anne Hathaway) ev hanımlığından başarılı bir iş kadınına dönüşmüş ve işini büyütmüştür. İş hayatına farklı bir boyut da getirmiştir sıradışı iş kurallarıyla... Bisikletle ofiste gezme haline bayıldım :))) İş arkadaşı Matt'in tavsiyesi ile bir sosyal projeye de başlarlar ve 65 yaş üstü stajyerlik programını hayata geçirirler.... Aslında başarılı bir iş geçmişi olan Ben (Robert De Niro) 'de ona stajyer asistan olarak düşmüştür.... İlk başlarda bu durumdan rahatsız olsada Jules Ben ile iyi bir ikili haline dönüşürler.... Ve filmimiz bu boyutta ilerler....
Aile içi rol değişim kısmına bayıldım bu arada :)))
Hoşça vakit geçirilecek güzel bir film olmuş... Oytun'la izledik yine biz bu filmi ve eğlendik birlikte... Benim oğlum yakında benimle böyle filmler izlemekten evrim geçirecek vallahi :)))
Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVDİMMMMM, hoşça vakit geçirmek için izlenesi bir film....
Görüşürüz en kısa zamanda.....