Quantcast
Channel: Oytunla Hayat
Viewing all 837 articles
Browse latest View live

Şişmanlayamayan Sumocu / Eric Emmanuel Schmitt

$
0
0

Merhaba :)
Hani daha önce size anlatmıştım Bayan Ming'in hikayesini... Çok severek okumuştum. Tık tık..
O kitabı alırken yazarın bu kitabı da dikkatimi çekmişti ama sonraya bırakmıştım...
Anlayacağınız o kitabın kapağına bayılmıştım bunun da ismine :)))
Sumo; bana yakıştırılan spor ahahahaaa :)))

Rahmetlik babam spora çok meraklı bir adamdı. Şahane voleybol oynar, futbol oynar ve yüzerdi... Profesyonel futbol hayatı bile olmuştu tarak kemiğini çatlatana kadar...
Kendisi böyle sporla iç içe olunca, tabi ki kızlarının da sporla haşır neşir olmasını isterdi...
Ben bu konuda çok beceriksizdim, hoş hala öyleyim...
Atsam tutamam, tutsam atamam...
İki koşayım desem dalağım şişer...
Hareket bereketten ziyade yatmak daha berekettir benim için ahahaaaa :)))
Voleybol öğretmek istedi topa elim değemedi, hep ıska :)
Futbol o zamanlar kızlar için değildi zaten...
Atlıyım, zıplıyım, atletik olayın istedi. Topalak ben onu da beceremedim...
Tenis atıp-tutamayan biri için fazlaca iddialı...
Benden sonra kız kardeşime yüklendi, o da maya tutmadı derken...
Canım babam sükut-u hayale uğradı...
Oytun tam ona göreydi aslında ama, onu yetiştirmeye de ömrü vefa etmedi...

İşte öyle bizden ümidini kestiği zamanlarda bana bakar bakar gel seni sumo güreşçisi yapayım bari diye dalga geçerdi benimle :)))
Ay ne bozulurdum ben, kendimce küserdim öyle dediğinde...
Sonra sonra alıştım, spor denilince babam sumo güreşçisi yapacak beni derdim :)))

İşte kitaba sempati duyma sebebim...


Kitabın konusuna gelecek olursak;

Kahramanımız Cun  evini terk etmiş bir ergendir... Babası yok, annesini de yok saymaktadır. Kendince kimsesizdir...

Alırken utanacağı ama satarken bir amacı olduğu için utanmadığı malzemeler satmaktadır köşebaşındaki tezgahında....

Yaşlı, çelimsiz bir adam çıkıyor karşısına  "Sende bir şişman görüyorum." diyor bir gün Cun'a... Her karşılaştıklarında da bunu tekrar ediyor üstelik...
Ergen Cun tersleniyor, kızıyor ve elinden gelse aslında bir kaşık suda boğacak yaşlı Şomintsu'yu.

Şomintsu aslında iyi bir sumo eğitmenidir... Cun istemese de yaşadığı olaylar sebebiyle Şomintsu'nun teklifini kabul etmek zorunda kalmıştır. Yine de bir sorun vardır; Cun şişmanlayamamaktadır...




Eric Emmanuel Schmitt bu kitabında da yine bir felsefeden bahsetmiş aslında; Zen felsefesi.... Cun'u geliştirmiş, benliğini bulmasını sağlamış Zen'le...

Kitap roman olarak çok kısa, hikaye olarak da uzun...
Sıkılmadan bir çırpıda okunuyor...

Yan karakterler daha fazla ete kemiğe bürünseymiş, daha detaylı bir bütün oluşturulsaymış tadından yenmeyecek bir roman olabilirmiş aslında...  Kitabın sonuna sıkılmadan gelmeme rağmen, eksiklik hissimi bir türlü azaltamadım....

Bayan Ming'in hikayesi kadar oturaklı ve doyurucu değildi maalesef... Ama yine de hoşça vakit geçirilecek bir kitap... Hepi topu 64 sayfa zaten :) Kısa bir aranızda bile okuyup Cun'un hikayesine dalabilirsiniz...

Diğer kitap kadar çok altı çizili cümlem yok  ama hoşuma giden birazca uzun paragraflarım var.. Özellikle Cun'un annesi ile ilgili bir paragraf var ki, benim için çokça sevilesi....

Gelsin uzun uzun cümleler o zaman :) Sıkılmazsanız şayet bir göz gezdirin isterim :)

Sevgiler hepinize kucak kucak ♥


* (Not: Cun okuma yazma bilmeyen annesinin mektuplarını açıyor tek tek bu satırlarda..)
   İlkinde beyaz bir kağıt vardı. Evirdim, çevirdim, yakından baktım, uzaktan baktım, gün ışığına tutunca kağıdın yapısını değiştiren ve rengini gölgeleyen yuvarlak lekeyi fark ettim. Bu bir gözyaşıydı: Annem, ben gidince ağlamıştı.
   İkincide kağıt yoktu, zarfın dibinde, yumuşacık, soluk sarı renkte bir yün parçası vardı, bir tutam tiftik, çocukluğumda ördüğü kazaklarda kullandıklarından. Şu demekti: Seni sımsıkı kucaklıyorum.
   Üçüncüde hiçbir şey yoktu. Gözümden kaçan bir ayrıntı yakalamak için zarfı sallayıp durdum. En sonunda zarfı yırtarken, kapağın iç tarafındaki ruj izini buldum. Şöyle fısıldıyordu: "Seni öpüyorum."
   Dördüncü gayet açık ve netti. Zarfın içindeki köşeleri yuvarlak, üçgen şeklinde gri renkli bir çakıl taşı vardı, taşıma ücreti arttığından daha fazla pul yapıştırması gerekmişti. Annem bana şöyle diyordu: "Çok üzgünüm."
   Beşincisi daha fazla soruna neden oldu: İçinde bir tüy vardı. "Yaz bana" anlamına geldiğini sanmıştım, sonra bunun bir güvercin tüyü olduğunu fark ettim, rengindeki geçişlerden belliydi, tam ortası fildişi tonunda, yanlara doğru kül renginde, uç tarafı gökkuşağı renkleriyle bezeli. İşte o anda mesaj  iki yeni anlam kazanıyordu, ya "Neredesin?" ya da "Geri dön", zira gezgin güvercin daima yuvasına geri dönerdi. Dolayısıyla bu durum bir imdat çağrısı mı gizliyordu?
   Altıncısı önce yüreğime su serpti: Zarfın içinde kilit yeri kırılmış eski bir köpek tasması vardı. Annem beni rahatlatmaya çalışıyordu: "Özgürsün." Bu son mesaj olduğu için kaygılanmıştım, şu anlama da gelebilirdi: "Gittin ve benim umurumda değil."


* "Gerektiği gibi düşünmüyorsun, Cun" dedi Somintsu bir gün iç çekerek. "Öncelikle çok düşündüğün için, sonra da yeterince düşünmediğin için."
   "Anlamıyorum: Hem siyah diyorsun hem beyaz."
   "Çok düşünüyorsun, çünkü düşünceyi dünya ile kendi arana koyuyorsun, gözlemden çok gevezelik ediyorsun. Olayları kavramaktan çok önyargıya dayalı fikirler geliştiriyorsun. Gerçeğe karşına çıktığı gibi bakmak yerine burnunun ucuna koyduğun renkli camların ardından bakıyorsun, mavi gözlüklerin ardından bakınca dünya senin için mavi, sarıların ardından bakınca her yer sarı, kırmızı camların ardından bakınca lal kırmızı diğer renkleri kızıla boyuyor... Algını sen kendin fakirleştiriyorsun, çünkü oraya koyduğun şeyden başkasını göremiyorsun: Önyargıların."
   "Yeterince düşünmüyorsun, çünkü düşüncelerin işporta malları gibi, yeterince analiz etmediğin için beylik sözleri, düşünceleri, gerçek sandığın basit görüşleri durmadan yineleyip duruyorsun. Önyargılar kafesine kapatılmış bir papağan gibisin. Çok düşünüyorsun ve yeterince düşünmüyorsun, çünkü kendinden düşünmüyorsun."


*"Cun, eğer söylediklerin sessizlikten daha güzel değilse, sus."  



Oradan, buradan, hayattan...

$
0
0

Merhabalar efenim...
Bu aralarda kitapları anlatmaya daldım, iki hoşbeş yapamadım sizlerle...
Gündelik telaşeler son hızıyla devam ediyor bende...
Koştur koştur, nereye kadar koşturabileceğiz bakalım...
Arada es ver kadın diye kendime söylensem de.... Olmuyor işte...

Bu senenin başında bir sürü hedefler, dilekler, sürüsüne bereket durumlar yapmışım...
Geçenlerde okudum da tırtlamışım resmen ahahahaaaa :)))
En azından 35 kitap hedefimi gerçekleştiriyim bari diye kitaba sarmalarım bundan... Henüz 21 kitap bitmiş, kaldı 1 ay... Gerçekleşir mi? Çok zor be anacım....
Son okuduğum kitaplar farkettiyseniz ince :))) İşte tamamen bundan ötürü ahahahaaa :))
Hileci Şeboooooo :)))

Zayıflama demişim, Oscar demişim... Beni benden alan şeyler yazmışım... Yeni yıl heyecanı işte :)))
2017 de de ben bu hedeflere devam ederim, kendime beceremedi dedirtmem bir kere :)))
Zaman planlamasında yapılan bir yanlışlık diye kayıtlara geçsin lütfen :)

Büroda işler yoğun, bir yardımcı alalım dedik...
Görüşme ihalesi benim üzerime kaldı...
Görüşmelerden birine çıtır, şirin bir kız geldi... Konuşurken birden; "aslında ben plazalarda çalışacak bir kızım" gibi bir cümle çıktı ağzından... Gülmedim vallahi :)) Ama baktım kaldım, hatta bakakaldım... Ben susunca cümleyi "Biliyorum burada plaza yok." diye düzeltmeye kalktı... Demedim artık birşey, diyemedim...
Ahhh dedim çocuğum, sen de büyüyeceksin bir gün...
Ahhh bende plaza kızı olacaktım ama kader :)))
"Plaza Kızı" nedir yahu?  Bu diziler mahvetti bizi...

Dizi demişken Pazartesi günleri İçeride'yi izliyorum... Ütü dizisi ilan ettim kendisini... Ne hızlı ilerliyor bu dizi, şaşkınım... Tuvalete gitmem gerekecek diye ödüm kopuyor... Tam da o anda bombayı patlatıyorlar, anlamıyorum sonra...

Deli gibi kanaviçe işliyorum geceleri, tam komediyim ama....
Gözümde yakın gözlüğü, kasnak gözlüğe yapışmış, normal ışık yetmiyor diye tepeme birde teleskopik lamba kasnağa doğru... Neymiş efendim, Şebo kanaviçe işliyormuş :)))
Kanaviçe kanaviçe olalı böyle eziyetli işlenmedi :)))))

Birkaç haftadır Cumartesi günleri çalışmıyorum... Koşturulacak işlerim yoksa da evde bir şeyler yaratıyorum kendime... Eskiden ayağımı uzatıp deli gibi film izlerdim, artık neden yapamıyorum bilemiyorum... Evde daha düzenliyim ama artık, bu da kesin... Birşeylerin yolunda gitmesi için, bir takım zevklerden fedakarlık yapmak gerekiyor sanırım...
Şimdi hatırladım, bu hafta çalışacağım ama.... Offf işkence....

Yeni Oscar dönemi geliyor, adayları izlerken eski film izleme potansiyelime kavuşurum belki....

Evde tadilat yaptıralım dedik, evdeki hesap çarşıya uymadı... Galiba bu sene de erteledik... Gibi gibi.. Neyse can çıkmayınca umut kesilmezmiş...

Ben tadilat yapamazken Blogger gayet rahat tadilat yapmış. Alışamadım ama hala... Ekranı açar açmaz takip ettiğim blogların yazılarını görmek daha keyifliydi...
Ben kendi yazılarımı biliyorum zaten, ne diye çat diye burnuma sokuyorsun sanki... Ben arkadaşlarımın yazılarıyla açılsın istiyorum sayfam, yorum yapılmış mı bızıklamadan göreyim istiyorum.... Tamam ferahlamışsın sanki görüntü olarak ama bencilleşmişsin... Ne öyle ben, ben....

Neyse efenim bu kadar gevezelik yeter...
En kısa zamanda tekrar görüşelim diyorum ve işlere güçlere kaçıyorum...
♥ ♥ ♥

Bu da günün karikatürü olsun gider ayak :)))


insta insta intagram :)))

$
0
0

Bugünler biraz yoğun geçiyor...
Ay sonu, ay başı derken kilitlendim azıcık...
Kasın ayının seçmecelerini yapıp kaçacağım hemen...
En yakın zamanda da sizleri okumaya geleceğim söz...
Öperim çokça...



Sıra geldi çerçeveletmeye 👏👏👏👏

Şebonun işleri...
Yakışıklı küçük prensime...
Kırkyedi santimmiş, şimdi yürüyor bile
Bir yarım iş daha bitti yaşasın...



Heheeeheeee 💞💞💞
Ay çok zevk alıyorum bu işlerden 👏👏

Baykuş aşkına ♥
Bez pasta
Şebonun işleri...
Bu bezden pastayı yapmasaydım içimde ukte kalacaktı...
Yaşasın hamileler...
Biz kıtırlara yeni nesil adetlerden bulaştırıyorlar
Ah ben hamileyken bu adetler olaydı
Suyunu çıkarırdım 😉



Baykuşlu rüyalar aşkına 💞💞💞 
Bu saatte uyumayacağım tabiki :)) 
Baykuşlu kitap keyfi benimki eheheee 😊😊

Şebonun baykuş aşkı...
Kardeşim baykuş yasağı koydu bana
Baykuş içinde yüzüyorsun da dedi
Ben de bu aşk bitmez dedim :))
Bir ara evdeki tüm baykuşlarımı sayıyım ben hakikaten 
Yüzü geçer kesin 😲😲




Bizde de beş çayı böyle 😊😊
Beş kısırı mı deseydim yoksa 😜😜

Ellerime sağlık
Şebo mutfakta
Bol nar ekşili
Cumartesi keyfi şahane
Analı kızlı keyifler
İşler bitmedi daha
Moladan sonra devam...



Günayyyddıınnn...
Bugünlük yine cumartesi çalışmayıp evde oturanlar klübündeyim... 
Çok koşuşturma yok bugün şükür, ufak tefek yapılacaklar var...
O işlerde halledilince özgürüm, bizim evin ergeni ders çalışırken ayağımı uzatıp kitap okuyacağım
 😘😘
Hatta güzellik uykusu bile çekebilirim yaşasın 👏👏👏

Şebo evde
Cumartesi güzelliği
Bugün dinlenme zamanı
Analı oğullu
O ödevler bugün bitecek dedim paşaya
Akşama doğru tepeme huniyi takarsam da şaşırmayın 
Malum bizim ev ergenli ev...



Sabahın ilk ışıklarıyla yola dökülüp aksamın 8 inde ancak giriyoruz ana oğul eve... 
Ve sofrayı toparlayıp ancak oturabildim iyi mi? 
Yarına yemek yapılacak aslında daha, 
Ütü de var iki sepet kadar, evi süpürsem bir de... 
Ama inan bende ne hal kaldı ne de derman... 
Tüm gün masa başında oturunca nasıl yoruluyorsun ki diyenin ağzına kürekle vurasım var bugün 
😡😡😡

Şebo halleri
Sabah fotoyu çekip günaydın diyecektim oysa
Kısmet akşamaymış 
Bakmayın yolun ıssızlığına
Küçücük şehirde trafiğe yakalanmamak için arka yollardan dolanıyorum
Adı büyük şehir kendisi kasaba aslında
İyi geceler dostlar




Bu böreği ilk gören aaaa pilavlı börekmi olur der burun kıvırır, sonra da parmaklarını yer... 
Tatar kökenli olunca KÖBETE bizde aranan, özlenendir., 
Hele de annemin elinden olunca 😘😘😘 
yummmyyyy 💕💕💕

Cumartesi ziyafeti
Köbete / Tatar böreği
İnce ince baklava yufkası gibi açılır her katı
Pilav  / Tavuk 
Yeme de yanında yat




2017 ye doğru hayaller dilekler hedefler

$
0
0

Daha geçen gün 2016 hedefleri konusunda tırt olduğumu tüm kamuoyuna açıklamama rağmen Handancım beni mimlemiş :))) Yani bana demek istemiş ki bu sene tırtladın tamam ama 2017 ye full gaz bacım demiş ahahaaaa :))) Öperim ben onu ♥

Davete icabet gerek, o zaman haydi başlayalım :)

Soru 1. Kimse mükemmel değildir ama yine de eksikleri düzeltmek mümkün. huylu huyundan geçmez mi dersin? Yoksa şu huyumu değiştirsem hiç fena olmaz mı? Nedir o huyun? 2017 için kendinde değiştirmek istediklerin neler?

Ben ne edersem kendime ederim derler ya işte tam bu lafın adresi benim :)) Kendimle ilgili bir şey söz konusu olduğumda oldukça zayıf karakterli, iradesi rezilin tekiyim :))) Nasıl gömdüm ama kendimi ahahaaaaa :))) Ama öyleyim ne yapıyım...
Bu sene elimde sihirli bir değnek olsa kendimde bunu değiştirirdim :)))
Azıcık kendinle ilgilen Şebo, sağlığını düşün, azıcık iradeli ol kızım...
Spor yap, az endişelen, doktor kontrollerini aksatma, rejim yap, ayağını uzat, aynada kendini sev, omuzlarındaki yüklerden arın...
Bakalım sihirli değneğim işe yarayacak mı? Hep birlikte göreceğiz :)

Soru 2. Meşhur Alaaddin'in Sihirli Lambası oldu ya kucağına düştü. Ve tabiki 3 dilek hakkı verdi. Dikkatli düşün, klavyenden çıkan her cümleyi gerçeği dönüştürebilir. Ne dilerdin?

Oytun böyle sorularda ilk dilek hakkını "bana sonsuz dilek hakkı ver" olarak yanıtlamak istediğini söyler hep :))) Uyanık çocuk, kendini garantiliyor ahahaaa :)) Böylelikle açgözlü bir maymun olduğunu da tescilliyor :)) Fena fikir de değil hani :))

Neyse ciddileşelim ama Alaaddin'cim bu sonsuz dilek hakkını da bir düşün derim :))

İlk önce sağlık diliyorum... Bana, aileme, şifa arayan tüm hastalara... En büyük zenginliğimiz...
Sonra vicdan çokça... Vicdanı olan hiçbir insandan korkmam, bilirim ki vicdanlı bir yürek her zaman sevgi, merhamet, şefkat doludur ve etrafına ışık saçar...
Şu sıralarda insanlık olarak en büyük eksiğimiz :/ Herkese bolca VİCDAN ♥
Ve de mutlu olmayı kim istemez ki? Mutluluk diliyorum son dilek hakkımla :)

Soru 3. Şimdi gerçek hayata dönüyoruz, evin, çocukların, kendin, kedin... için yeni yılda neler yapmak var aklında? Şimdiden düşünelim ki, yeni yıl kapıda hazırlıksız yakalanmayalım :)

Bu sene Oytunumla Ardenimle  sarmaş dolaş sorunsuz bir yıl geçirelim inan yetecek bana :)
Gerisi nasıl olsa gelir... Bu seneyi sevgi yılı seçtim ben ♥

Soru 4. Piyangodan büyük ikramiye çıksa hepimiz dünyayı gezeriz değil mi? Sen neler yapmak isterdin? Bir de şöyle düşün, o istediklerin için çok para şart mı? Belki de değildir.

Oğlumla hayalimiz büyük bahçeli müstakil bir ev :) İlk bunu yapardım herhalde... O mutlu ben mutlu :)
Benim ikinci hayalim ise butik bir otel ve cafe işletmek... Bol sohbet, bol muhabbet, sıcacık bir mekan :) Bir de bunu gerçekleştirirdim...
Ve evet bunlar için maalesef bana piyango çıkması lazım :))))

Soru 5. Para para para. Para harcamadan da gerçekleştirebileceğin hayallerin vardır elbet. Haydi onları da paylaş, bekliyoruz.

Eheheeee :))
O kadar para para para diyince bak adapte olamadım hemen :)))
Kendimden endişelendim bir an parasız hayal kuramıyor muyum ben diye :)))
Şükür kurmuşum, kurabiliyormuşum :))

Fotoğraf makinemle aşk yaşamak istiyorum, çok güzel fotoğraflar çekmek istiyorum... Hepsini dolu dolu hikayelerle bezemek istiyorum :)))

Sorular bitti, şimdi gelelim kimleri mimlediğime... Bir çok kişi yaptı sanırım ama ben bir önceki yazımda yorum yapan arkadaşlarımı mimleyeceğim bu sefer. Yapanlar var aralarında biliyorum ama yine de adlarını yazacağım buraya :)))

Ahahahaaa ilk yorum Handancığımınmış, ama mimleyeni mimleyemem herhalde :)))

Bücürük ve Ben
Günlük Başağrısı
Her Telden
Yazdan Kalan
Ada Deniz
Daha Mutlu Yaşam
Deli Kızın Bohçası
Biz Kimiz Kadınız
Yaşam İzi
Gazeteci N.G.
Hayata Dair Her Şey
Merihin Atmosferinde
Dikiş Sevda'sı
Carpe Diem

Mimlendiniz efem :)))




Bu bir whatsapp kaydıdır :)

$
0
0
Bitanemmmm: Anne yağğğğ                      
Bitanemmmm: 😤😤😤😤😤                      
Bitanemmmm: Özlem hoca haksızlık yapıto                      
Bitanemmmm: Yapıyo                      
Bitanemmmm: Biz survivor yaptık                      
Anne: Evet                      
Bitanemmmm: Kızlar erkekler yaptı                      
Bitanemmmm: Biz yendik 13 e 10                      
Bitanemmmm: Pasta vardı kazanana iki tanede puan kırdı haksız yere  
Bitanemmmm: Ses Kaydı                                            
Bitanemmmm: 😢😢😢😢😢😭😭😭😭😪😥😪😥😪😫😖😫😖😫😠😡😠😡😠😤😤😤😤                      
Anne: Sonuç olarak pasta mı yiyemediniz                      
Bitanemmmm: Yiycez                      
Anne: Sorun ne o zaman                      
Bitanemmmm: Anne ben geliyom


Yazmaya üşenip ses kaydıyla gönderim yaptığında da diyor ki paşam; pastayı onlara da veriyor üff yaaaaa.... Bize de veriyor ama onlara da veriyor, onlara vermemesi lazımdı, haksızlık bu....

Yanıma geldiğinde de "Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar Oytun" dediğimde de küstü bana paşa...

Hayat hep haksızlıklarla doluymuş ahahahaaaaa :)))))

Ne sandın paşam diyecektim susma hakkımı kullandım ....

Mutlu hafta sonları herkese ♥


Paşama not:
1-  Yapıyooo, ediyoooo, geliyom ne de güzel konuşma diliyle yazıyorsun sen. Tamam Balıkesir'de doğdun da, hiç mi beni dinlemiyorsun koca Balıkesirlim. Kompozisyondan sınav olsanız hepiniz sınıfta kalırsınız yeminle :)
2- Şimdi o sinir olduğun kızlar var ya iki gün sonra mum olacaksın onlara, bunu unutma.
3- Bir daha bugün cuma lütfen telefonumu etüde götüreyim deme, gördüğün üzere telefonun yanında olunca köpeğimi uyutmuyorsun.
4- Seni her şeye rağmen çok seviyorum ♥


hepi de börtdey, iyi ki de börtdey :))))

$
0
0




Bir Şebo kolay doğmuyor, kıymetini bilmek lazım :))))
Kuzucuğumla ilk doğumgünüm değil ama ete kemiğe bürünmüş ilk resmi kutlamamız :)))
Dile geleydi eminim Şebocum, canım teyzem, bu hayatta en çok seni seviyorum, sen benim bitanemsin gibi binbir laf edecekti ama çocuğum anasına zorla ancak "iyi ki doğdun teyzem" yazdırabilmiş. Tabi anasıda fesatlanmasınmış... Ben gülücüklerinden anlıyorum onun dediğini, acayip bir telepati var aramızda ahahahaaa :))) Hayaller binbeşyüz de gerçekleri göreceğiz ilerleyen yıllarda...

Oğluşum malum ergen :)) Dün en güzelinden bir çiçek almış gelmiş, ha bir de baykuş bir kavanoz :))
En sevdiğim annem dedi bana sıpa sanki başka anası varmış gibi :)))
Kendi paramla aldım diye böbürlene böbürlene :)))
Çiçeğin parasını bilemiyoruz ama kavanozun parasını biliyoruz şükür...
Fişini içine koymuş ahahahaa :)))
Oğlum ben ananım tamam ama mazallah kız arkadaşına hediye alıp da içine fişini koyarsan o aldığın hediye başında paralanır oğlum dedim. Anlamadı muhtemelen, bakışları pek saftı çünkü....
Tabi ki bu kadar da demedim. Canım oğlum, beni çok mutlu ettin, ay ne sevindim bilemedim gibi bir sürü cümle...
Babasına döndü "bak karını çok mutlu ettim ben, sen bana ne hediye alacaksın" dedi edepsiz...
Bir kahkaha tufanının ardından hazır önüme bir top konmuşken kocaya bir gol atıyım dedim.
Böyle fırsat kaçmaz :)))
Oğlumcum baban karısına hediye almamış bugün, senin dediğin şeye bak dedim küstürdüm ahahahaaaa :)) Olsuunnn, pişman değilim :)))

Bizim kızlarla her sene birbirimize sözde doğumgünü sürprizi yaparız. Neden sözde diyorum, bekler dururuz ha ordan çıkacaklar, ha burdan çıkacaklar diye... Sadece saatini ve gününü bilmediğimiz beklenen bir kutlama ahahaaaa :))) Körler, sağırlar birbirini ağırlar misali...
Bu hafta Cumartesi tek tek hemen hemen hepsi büroya uğradı, hah dedim biraz sonra toplanıp gelecekler... Beni kandırmaya çalışıyorlar... Allahım ha bekle de bekle :))) Yoklar ahahahaaaa :)))
Hah dedim bunlar kendilerince kandırdılar beni, Pazartesi gelecekler büroya...
Pazar günü beklemiyordum, allahtan pijama ile yakalamadılar beni :)))
Anam gelecek diye evimi toparlayıp, oturduğumda baskın yedim...
Hahhh dedim bu sene beni şaşırttınız işte, benim doğumgünü kutlamalarım hep büroda oluyor sanırdım 😅😅

Gecenin körüne kadar sağolsun bir sürü eş dost geldi, gitti :)
Kaç mum üfledim, kaç dilek diledim, dilek diledim mi hatırlamıyorum :)))
Ama evde pasta stoğum feci halde...
Hepsini yersem kilo verme eylemine başlayamadan üstüne almaya devam edeceğim...
Neyse buluruz bir çaresini ;)



Sonuç olarak;
İyi ki doğdum, iyi ki beni tanıdınız dimi :))))
Eheheheeee :))
Çok suluyum farkındayım, dünkü şımarıklığım hala geçmedi :))

Şimdi aklımı başıma toplayarak, sanki mum üflüyormuşum gibi dileklerimi yeniden diliyorum efem...

Sağlık, mutluluk, barış, huzur...
Milli piyangonun büyük çekilişi...
Oğluma başarı, anasına akıl fikir...
Hasretler bitsin, kavuşmalar çok olsun...

Şimdi yüksek sesle söylüyoruz hep birlikte :))

Hepi de börtdey Şebo,,,
İyi ki de börtdey  Şebo...
Hepi de, iyi ki de börtdey Şebo :)))))

Tey tey tey......

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun / Hatice Meryem

$
0
0


Kitap alışverişlerimde ya tavsiye ile gidiyorum ya da kitap sitelerinde gezinirken ismi, kapağı dikkatimi çeken kitapları alışveriş listeme ekliyiveriyorum.
Aslında alışverişlerimi kitapçıdan yapmaya bayılırım eskiden beri... Dokunarak, bir kaç satır okuyarak, evirip çevirerek seçmeye bayılıyorum kitapları... Ama bir de bu durumun ekonomik boyutu var ki, beni bu durumdan alıkoyuyor...
Mesela bu kitap; internetten 8,40 gibi bir rakama almama rağmen, buradaki kitapçılarda 13-15 aralığında... Çok sık kitap aldığım düşünülürse, hemen her alışverişte bir kitabımı ücretsiz alıyor gibi oluyorum...  Her ne kadar durum böyle olsa da vicdan yapıyorum güzel kitapçılarıma destek olamadığım için :/ Ivır/zıvır alışverişlerim için de onlara yöneliyorum bu sefer...



Bu kitap benim (sanırım) isminden dolayı listeme eklediklerimden... Kapağı da çok hoşuma gitmişti ama.. Onu iyi hatırlıyorum. Uzun uzun incelemiştim çünkü...

Bu resmin orjinal halini bulsam çerçeveletip duvarıma asabilirim aslında... O kadar sevdim bu kapağı...
Adamın bakışlarındaki ve bedenindeki duygusuzluğa inat, kadının sevgi dolu sarılışı.... Yüzü ve bakışları mahçup... Ve arkadaki karga... Neden karga acaba? Gibi gibi işte.... Ben daha çok seyredip hayal kurarım bu kitap kapağıyla...

Çeşitli meslekteki, huydaki, görüntüdeki adamların karısı olmak nasıldır acaba ? Kitap bu seyirde ilerliyor... Kısa kısa hikayeler...
Kimi sayfada tornacının karısı, kimi sayfada yaşlı bir adamın karısı, belki de bir tüccarın karısı... Anlatmış karısı olma hallerini tüm açıklığıyla Hatice Meryem..

Hikaye kitaplarını okumayı çok sevmiyorum ben aslında, ama bu hikayeler de bir bütünlük var... Hep eş olma, kadın olma halleri... Bazısı kelebek gibi özgür bir ruhda, bazısı yedi kat zindana zincirli...

Çoğu o kadar gerçek ki...

Bak ben bunu tanıyorum diyeceğin o kadar çok kadın, o kadar çok erkek var ki...

Bazen usul usul gülümsediğim, bazen kahkaha attığım, bazen tüüü suratına dediğim...

En çok sevdiklerim ince ruhlu adamın karısıyla, marangozun karısı oldu benim... Demiryolcunun karısı çok anlamlıydı mesela...

Kitapta ne sevmedim değil de ne olmasaydı dediğim şeyler ise;
Mesela "Cavit'miş kocamın adı... Cemal'miş kocamın adı..." cümleleri battı... O adamların isme ihtiyacı yoktu aslında... Hadi bir ismi var, ismiyle geçen bir anlatım bana yeterdi mesela...

Fazlaca -mış, -müş kullanımı belli bir süre sonra yoruyor... Yani beni yordu, konuyu genellemiyim... Faraza etkisinden bazen kurtulmak bana da kitaba da daha iyi gelecekti düşüncesindeyim...

Kitabın sonlarında "ben babamın karısı olsaydım eğer..." diye bir bölüm var... Kastettiği şey farklı ama, o başlama cümlesini sevmedim... Yaraladı beni, hikayeyi de eğreti okudum zaten... Anlatılmak istenen keşke farklı bir başlangıçla verilseydi dedim...

Hatice Meryem ne anlatmak istiyorsa çok da güzel anlatıyor yazım diliyle aslında ama çokça da uzun cümle kullanmış bu kitabında... Dili böyle midir hep bilemiyorum, diğer kitaplarını okumadığım için... Birbiri ardına dizilmiş anlamlar, uzun uzun kelimeler bazen yorabiliyor beni... Hatice Meryem'de sanırım bunu çok kullanıyor...

Her  ne olursa olsun tavsiye edebileceğim kitaplar arasına girdi "Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun"...  Kısalı uzunlu hikayeleri sevip özümseyeceğinizi düşünüyorum.

Denk gelirseniz mutlaka okuyun :)


Ve olmazsa olmazım; altı çizili cümlelerim....

* Evliliğinden, kocasını gencecik yaşta yitirip yapayalnız, bir başına kaldığından, kadın kısmının hem yüreğinin hem de yatağının boş kalmasının şeytanı dürteceğinden uzun uzun bahseder, sonunda:
" A kızım, sinek kadar kocan olsun, başında bulunsun; sinek kadar olsun ama olsun," der, nihayet çeker giderdi.

* Yemek pişirirken kadın da ocak başında yemekle beraber pişmelidir.

* Zehrini her defasında çatallı dilinden korkmadan emdiğim bu yılan gencini evde beslediğimi bizi tanıyan, yolda gören herkes bilir, acır ve şöyle söylerlerdi arkamızdan: "Doğaya aykırı bu birliktelik!"

* Ben ince ruhlu bir adamın karısı olsaydım eğer... muhtemelen ben de hali, tavrı, duruşu, oturuşu pek narin, pek ince bir kadın olurdum. Karşılıklı inceliklerle geçen ömrümüzün bir vaktinde onulmaz bir hastalığa tutulurdum ve ömrüm bedbaht bir kadınınkine benzerdi ansızın.

* O, tuvalete yalnızca ellerimi sabunlamak için girdiğimi düşünür, asla ve kat'a büyük abdest yapmayacağım, bu aşağılık faaliyetle katiyen iştigal etmeyeceğim fikrine büyük bir sadakatle bağlı kalırdı. Tabii kabahatin çoğu bende olurdu; karşılaştığımız ve kalbimin kalbine çengelli iğneyle tutturulduğu o ilk günden ta bugüne kadar bir kere bile yanından kalkıp tuvalete gitmeyen, durmadan bağırsaklarını sıkan, gitmek zorunda kalsa bile insan dışkısı değil de ne bileyim bir arının bal yapması gibi tertemiz, mis kokulu bir şey çıkardığıma artık her ikimizde de yer etmiş olan ortak inancı pekiştirmek için camları her daim açık tutarak havalandıran, tüm parfümlerle tuvaleti evin en nezih köşesi haline getiren ben olduğumdan, tabii olarak kabahat bende olurdu.

* Meğer ki hayat, "mavigözlüdev" işçi kocam, ben ve çocuklarım, bir de bütün dünyanın karabahtlı ezilmişleri için sırt sırta oynanan hayatta ve ayakta kalabilme oyunuymuş bir tür; bunu bilir bunu söylerdim, bir işçinin karısı olsaydım eğer.

* İlk evliliğinin yalnızca bir yazgı olduğuna inandırırdım onu; yoksa yaşadıklarına yalnızca kendi aklının sebep olduğunu yüzüne vurarak ezim ezim ezilmesine dayanamazdım.

* Ben bir demiryolcunun karısı olsaydım eğer, rahmetli Atatürk'ün vagon penceresinden el salladığı o güzel, o iyi, o umutveren pozun aynısını çoluk çocuk, tek tek çektirmeyi, çerçeveletip oturma odasının duvarına asmayı isterdim en çok.

* Bir tüccarın karısı olsaydım eğer, hem taşınabilir hem taşınamaz bir sürü dünya malım olsun isterdim. Elbet bir gün beni benden kırk yaş küçük bir kızla aldatacağı gün geldiğinde, şu yeryüzünde sevgisizliğin yerini doldurabilecek tek şey olan param olsun diye.

* Emekli olduğu gün kocamın bedenine atılan sıkıntı tohumu adeta gövdesinde yeşermiş, dal budak salmış yetişkin bir ağaç olurdu zamanla.

*... geçmişteki heybetli günleri üzerine artık kendi aralarında laflayan memelerime, ....

* Neyse, benim şopar, ay gibi iki kızı bi koşu suyoluna gidip işer gibi rahatçacık doğurmamdan öyle bir gönenmiş ki, adeta beni mükafatlandırmak istercesine doğru nüfus müdürlüğüne koşmuş; bizim adette öyle hemen nüfusa koşulmazmış, birkaç ay beklenirmiş, öyle ya bebek yaşar mı ölür mü, boşuna resmi işlerle uğraşmayalım diye;  ama benim şopar beni öyle ormanların aslan anası gibi ağırbaşlı doğum yaparken görünce sevinçten ne yapacağını şaşırıp kendisini nüfus müdürlüğüne atmış işte. Kime söylesem inanmaz; heceleyerek okuduğum isim hanelerinde Zerrinbir Yılmaz, Zerriniki Yılmaz yazan nüfus cüzdanına bakarken kaçırmışım birkaç damlayı küloduma.

* Hayretle anlardım; yaşlılık, insanın etinin yerini öğrenmesiymiş.

bu ayın şarkısı...

$
0
0




Siz şarkıyı dinlerken ben de hissiyatımı yazıyım...
Bak hissiyat kelimesi geçince sanki edebi bir yazı olacakmış gibi oldu ama ummaaaa :)

Şimdiki ergenler, ay inanılmaz bir şarkı çıkmış dediklerinde bakıyorum ki benim çocukluğumun şarkıları... Yeniden düzenleyip zamanın hitini yeniden hit yapıyorlar... Bakmayın böyle dediğime, bazılarının yeni hallerini ben de çok seviyorum. Ama bazıları pek ruhsuz oluyor, sevemiyorum...

Bir kaç haftadan beri sabah işe gelirken radyoda denk geliyordum, duygusu mest ediyordu... Bu hafta ise iyice müptelası oldum çıktım... Bu şarkıyı oldum olası sevmişimdir zaten...

Cover mı diyorlar hah işte o bittiyse Esmeray'dan da dinle istersen :))




Eskinin tadı da çok güzel... Severim buğulu sesini Esmeray'ın...
Ama kabul et Can Gox arkadaşımız da güzel söylemiş... Unutamayacağımız güzel insanlarla süslenince klip, selam olsun demeden yapamadım...

Görüşürüz ♥




Sevdim diye mi yaptınız bana bunu....

$
0
0

Jojo Moyes "Senden Önce Ben" yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve çok sevmiştim...
Ben bu kadının kitaplarını okurum demiştim...
Kendimi yormadan duygudan duyguya koşarım da demiştim hatta...
Bir de Şebnem Burcuoğlu vardı, bir yaz boyu bizi kıkır kıkır güldüren... Sülale boyu okudukça sahilde birbirimize neye güldün şimdi diye sorduğumuz... Onunla da kafa dağıtırım demiştim....
Sonuç mu?
Sonucu kitap, kitap bildiriyorum efenim...


İki seri kitabın girizgahı niteliğinde bir kitaptı Paris'te Balayı...

İki çift... 1900 lerde ve 2000 lerde yaşanan aşk...
Bir bölüm Liv ve David...
Diğer bölüm Sophie ve Edouard....
Adından belli olduğu üzere Paris'te geçiyor...

Liv ve David'in bölümlerini okurken daha seri olsamda 1900 lerde geçen Sophie ve Edouard'ın aşkı beni pek sarmadı...

Kitap çok kısa zaten, hepi topu 138 sayfa... Kocaman puntolu yazıları normale döndürürsek emin olun 80-90 sayfaya iner...

"Ardında Bıraktığın Kadın" kitabının ön kitabı niteliğini taşıdığı için mi bilinmez çok havada kalan bir kitap. Girişini yapmış ve bırakmış...
Bekle demiş resmen...
Ticari kaygılar bizleri ne hale getiriyor demeden edemedim maalesef...
Bu kitaptaki tüm yazımlar, diğer kitabın başına monte edilebilir ve hepi topu 80-90 sayfa fazla basım yapılabilirdi...
Sonuç olarak çok sevemedim maalesef ben bu kitabı...




Başarısız birinci kitaptan sonra bu devam kitabını elime alsam mı almasam mı kararsızdım. Ama meraklı kedi olan tarafım ağır bastı :)

Kitabın ilk girişini bir türlü oturtamadım bunda da... Ne oldu, nasıl oldu derken kitabın 3 te 1 i ni okudum herhalde... O arada çokça da süründü üstelik elimde....
Konuları oturtabildikten sonra çok daha çabuk ilerledi...

İki kadının da hayatlarında artık ne David vardır, ne de ressam Eduard...
Sophie savaş yıllarında hem ailesini korumaya çalışmakta hem de ablası ile birlikte yoklukla mücadele etmektedir. Eduard savaşa gitmiş nasıl olduğunu bilememektedirler. İşlettikleri otelde Alman subaylarına yemek verirken komutanla da farklı bir ilişki doğuyor aralarında.... Komutanınki belki aşk ama Sophie'nin hala kocasıyla ilgili ümitleri var, savaşı var.... Bir de tablo tabiki... iki kadının ortak noktası bu aslında...

Eduard'ın Sophie'yi çizdiği, ve bir yüzyıl sonra balayılarında Liv'e çok benzediği için David'in hediye aldığı tablo....

Diğer tarafta Liv kocasını kaybetmiştir ve onun yokluğuna alışamamaktadır.  Kocasının kendisine hediye ettiği tablo ile bağı da bu sebeple fazla.... Ama o tabloyu aramaktadırlar... Kim arıyor demeyin o kısım bende karışık ahahaaaa :)))
Çantasını çaldırdığı gün yollarının kesiştiği Paul ile farklı bir yakınlaşma başlamıştır ve Paul tesadüf o ki çalınan eserleri bulmaya çalışan ve asıl sahiplerine iletilmesinde yardımcı olan bir kurum da çalışmaktadır...
Sonrası davalar silsilesi...

Dönemler arası geçişler benim için sancılıydı bu kitapta.... En heyecanlı yerinde bırakıp diğer yüzyıla gitmek çok hoşuma gitmedi... Şimdi diyorum ki keşke atlayarak sadece o dönemi okusaydım daha sürükleyici olur muydu? Emin olamadım...

"Senden Önce Ben" tadında değildi benim için maalesef, ama okunmayacak kadar kötü de değildi... Ortalarda diyelim... Ama ilk kitap için hala gereksiz düşüncemi koruyorum efenim :)))



Yaşadığımız kötü günlerde kafa dağıtmam lazım dediğimde Şebnem Burcuoğlu geldi aklıma... Dedim tamam Kocan Kadar Konuş'un 2 sini alıyım, nasıl olsa sülalece güle güle okumuştuk ilk kitabını...

Aaaa bide ne göreyim, yeni kitap çıkartmış.... Hah dedim ben bunu okuyayım, gündemden uzaklaşıyım, azıcık güleyim, biraz neşe gelsin...

Demez olaydım :(

Yazar evet aynı yazar, anlatım aynı anlatım, ama kasıldım demiş... Sizi güldürmem lazım, parende atsam mı acaba bile demiş....
O öyle dedikçe planlar tutmamış :(

Şükran işten atıldığı bir gün kankisi Meryem akıl veriyor... Sen çok güzel yazıyorsun, bir senaryo çıkartırsın sen, şan- şöhret - para sana gelmezse ben de ne olayım :))) Gaza gelen Şükran'da yazdığı yazıları film şirketlerine göndermeye başlıyor... Sonunda evet senaryo yazmaya başlıyor ama başına gelmeyen de kalmıyor....

Aslında bir nevi  kendine atıfta bulunuyor. Dedim keşke yapmasaydın, kendi ismini kitapta bak o da kitabının filmini çekti, evlendi, yok ününe ün kattı, yok orada karşılaştım gibi bir sürü şeye bence hiç gerek yoktu... Bir nevi kendi reklamını yapmış aslında, kendi kitabında üstelik :)))

Gülmek için aldım, gülebildim mi peki... Tabi ki hayır....
Kendine yaptığı göndermelerde o kadar soğudum ki kitaptan zar zor bitirdim diyebilirim....
Bende ki durumu budur maalesef....




Sonra dedim ki yok gülemedim, ben bildiğim seriye devam ediyim,

Aldım kitabı elime...

Efsun'la Sinan evlenecekler inşallah...

Bu sefer de ilk kitabın filmini izlediğim içine gözümün önünde Ezgi Mola ve Murat Yıldırım.... Bende var bir tuhaflık :)))
Gözümün önünden karakterler gitsin diye uğraştım bir süre....
Baktım olmuyor salıverdim gitti :)))

Birinci kitap bu kitaba göre daha kahkahalı ve daha eğlenceliydi... Üresin ve Türesin'le yeni tanışmıştık mesela...
Bu kitapta babaanne geliyor yeni karakter olarak ama daha çok mikser olarak... Komik bir yanı yok...

Gerçi durumu kurtarmak için Üresin'e  Kertil Çam Kolonyası içirerek  efsaneler geri dönüyor da dedirtmedi değil :))

Yine de okunmayacak bir kitap değil.... Kafa dağıtmak için tercih edilebilir....




Zevk alarak okuduğum iki yazarın da beni okuduğum ilk kitapları kadar etkilememesi herhalde benim anlık psikolojimle alakalı değildir diye düşünüyorum... Yada gerçekten feci dağıtmıştım, kitaplar bile kurtaramadı beni :))
Henüz konuya açıklık getirebilmiş değilim...

Bu kitapları okuyalı çok oldu gerçi ama, buraya da yazıyım istedim....
Kısa kısa fikir olsun, balık hafızama da not olsun :)))




Tırtlayan 2016, seni göndermek için çok sabırsızım :))

$
0
0

Efenim malum her yeni sene geldiğinde moda adıyla challenge,  bendeki adıyla hedef konur ve bir tarafımızı zorlayarak bunlar gerçekleştirilmeye çalışılır...
2016 da ben de yapmışım, ahanda burada ....
Hiç kendinizi oraya gitmek için zorlamayın ben madde madde gidip nasıl başarısız olduğumu dünya aleme ilan edeceğim, sizde bana tüüüü rezil diyeceksiniz....

Ama olsun :)))
Ben şimdi size geçerli mazeretler bulurum :)))
Bu konuda ustalık belgem bulunuyor ahahaaaaaa :)))


* 35 kitap okurum demişim; elimdeki kitabı da bitireceğimi ümit ederek 25 kitap okumuşum... 10 eksik nedir ki canım :))) Hep o Azra Kohen yüzünden zaten... Onunla oyalanmasaydım sene başında, ben kesin okurdum...

* Mine Söğüt'ün tüm kitapları okunacak demişim; bu seneye yayılması planlanan 6 kitaptan sadece biri :))) Satış dışı olan kitaplarını bulabilseydim diğerlerine de gayret gösterirdim emin ol ahahahaaaa :)))

* En iyi film dalında Oscar kazanmış 88 filmi izle demişim; bak bu çok komik işte... Sadece 4... Yazıyla da yazıyım isterseniz, zengin dursun... DÖRT... Bu konuya mazeret bulmaya vicdanım el vermedi ahahaaaaa :))) Rezillik diz boyu....

* Diyet falan diye saçmalamışım; bu psikolojiyle değil diyet yapıp kilo vermek, sen benim kilo almadığıma yat kalk şükret ahahahaaaa :)))

* Video ve fotoğraflarını arşivle, düzenle demişim; şükür bunun yarısını hallettim :))) 8 seneden 3 senem kaldı :))))

* Evde bekleyen yarım yamalak işlerinin en azından bir kısmını tamamla demişim; evet 2 işi bitirdim, ama 22 yeni işe başlayarak yarım bıraktım demeyeceğim tabi ama boşlukları fazlasıyla tamamladığımdan eminim :)))

* Oytun'un odasını hallet demişim; yine bu sene de mali engellere takıldım... Yok sa ciddi ciddi niyetlenmiştim :/ Biraz para biriktirmeyi başardım ama :))

* 1 tiyatro oyunu mutlaka demişim; İstanbul/İzmir/Ankara yapsam da denk getiremedim :((( Hep o hain zamandan dolayı....

* Kapadokya demişim; yerine Abant koyabilirim dedim :)))

* Şehrindeki müzeler demişim; DEMİŞİM İŞTEEE :)

* Not demişim, oyun gecesi demişim, fotoğrafçılık demişim; ama bak fotoğraf makinam senenin yarısında yetkili servisteydi...

En azından bir maddeyi çizebilseydim iyiymiş..
Ve final koca bir tırt :))))

Ya da bana 2016 da en iyi tırtlayan kadın jüri özel ödülünü de verebilirsiniz 😅😅😅


Bu arada sanmayın ki vazgeçtim, 2017 hedeflerinde ısıtıp ısıtıp önünüze koyabilirim aynı maddeleri ahahaaaaaaaa :))))

sizler olmasaydınız bu ağacın da anlamı olmazdı

$
0
0



B
u sen
e de blog
yeni yıl ağacı
mı yapmamın zam
anı geldi dostlar. Haydi
başlayalım. Her daim burada
gönlümüzü şenlendiren Handanım,
bu sene istediğin kiloya erişip, tüm listele
rini gerçekleştirerek beni kıskandıracağın, yakışı
klılarınla mutlu, sağlıklı bir yıl geçirmen dileğiyle canım.
Bu sene en sarılmalı, kavuşmalı blog ilan ettiğim Ayşem, yeme
k kitabın en çok satanlara girsin inşallah. Paracıkları koyacak yer bula
ma emi. Bizden kaçıp çok uzaklara giden Sevdam, bu sene Almancan su gibi 
olsun, en güzelinden bir dikiş makinesi kapının önüne konsun, hasretliğin az olsu
n. Merihcim pamuk şeker kıvamında olsun senen, hep tatlı, hep güzel. Güller açsın gülü
şlerin. Gazeteci arkadaşım, bu sene ayağına takılan taş pamuk olsun :) Maviannem huzur, mu
tluluk yakanı hiç bırakmasın bu sene de. Mervecim, oğluşun sağlıkla gelsin, anneliğin keyfini doy
a doy
a çıkar b
u sene. Sevgi
yeni deneyimlerin bol
olsun bu senede. Aslıhanc
ım, yaşam listelerin bol olsun se
nin de bu sene. Gamzecimİtalyanca k
apında köpek olsun senin :) Gönlünün güzel
liği tüm hayatına yansısın. Kadriyem, gönlün hep 
şen olsun bu sene de, vaktin bol, deneyimlerin şahane,
çocuklarınla bereket bolluk olsun hanende. Blogların en ma
visi güzel Kadriyem, bilirim gönlün zengin, sağlık - huzur en müh
imi ama bu sene sadece kendin için dilediğin bir dilek olsun ve gerçek ol
sun en coşkulu mavisinden.  Eserim bu sene çok yorulma sen, ben senin yerine g
eziyim :) Sen ayaklarını uzat sağlıkla dinlen :) Tallinn - İstanbul yeni açılan tünelle zat
en 5 dk ya inecek arkadaşım :) Çok özledim demeden komşu kapın olsun inşallah :) Her daim
yazılarıyla sıcacık yazdan kalma bir gün yaşatan Burcucum, Ata ile huzurlu, sağlıklı bir yıl diliyorum
sana d
a. İlk mah
sulun bol olsu
n bahçenizde. Paz
ar listelerinin prensesi
Şulecim, Mısırda uzak akrab
an çıksın bu sene, bitip tükenmez m
al varlığı da sana kalsın inşallah :) Hiç çal
ışmak zorunda kalma böylece. Mevlüdem, en güze
l delim benim. Bu sene çok yoruldun, o yüzden sana tatlı
cadı burnu diliyorum bu sene. Bir kıpırdat, tüm istediklerin ols
un :) Bücürüğün duyarlı annesi Müjdem, sana da kediciklerine de sağlık
diliyorum bu sene. En çok kediciklerine üzüldün çünkü biliyorum. O peri senary
onun da filmi çıksın diyorum ;) Güzel kuşum Nesrinim, yakışıklı kocanla bir dünya turu 
diliyorum bu sene sana :) Gez, bizi de gezdir emi :)Beyaz geminin güzel kaptanı Şenay, bu sen
e sana da huzur ve güzellikler getirsin. Güzel arkadaşım Saadetcim, yakışıklı 3 adamınla şanslı bir yıl
diliyorum sanada,
emekleriniz hiç ka
rşılıksız kalmasın.
Yurdagülcüm bu s
ene mesleğinde zi
rve diliyorum sana
da. Bize yeni yeni
şeyler öğretmeye d
evam et. Bir de be
yaz atlı prensini ka
rşına çıkarsın tabi k
i :) Minik cadının g
üzel annesi Kerimecim, bu yıl sana en çok huzur diliyorum, karşına hep senin gibi güzel insanlar çıkartsın inşallah :) Güzeller güzeli, komik kadın Deryacım, seni unuturmuyum hiç :) Bizi sensiz bırakmaman için ilk önce bolca zaman diliyorum sana :) Bol zamanın olsun ki bize güzel yazılar yaz hep. Güzelliğine güzellik katılsın bu sene, kahkahaların eşsiz olsun inşallah :)
Sevgili anne kaleminden sana sihirli bir değnekle deniz kenarında muhteşem güzellikte bir yaptım :) İçinde hep 30 unda kalacaksın emin ol :)))  Esracım, sen zaten müthiş kararlarla giriyorsun yeni yıla.
Elifle hazır çay-kahve içip samimileşme  kıvamına girmişken cillop gibi uykular, bol bol bedava Adana uçak biletleri, bol keyifli okumalar diliyorum sana :) Korenin bir numaralı fenomeni,
tatile ihtiyacın var diye duydum, o zaman sana sevdiceğinle uzun bir tatil diliyorum en
şahanesinden :) Nilhanım, bilirim ki sen hep küçük mucizelerinle olmak istersin. Sana çok esnek bir
iş diliyorum bu sene. İstediğinde gidebileceğin ama maaşının hiç kesilmeyeceği :) Bombaları oraya buraya atıp görünmez olan Damlacım, seni en sona bıraktım bu sene :) En hamiş yılın bu yıl senin :) Fasulyeni kucağına sağlıkla al bu sene kucağına,  sevgiyle büyüt iki evladını da :)
Gece uykun bol olsun inşallah, bu sene en çok buna ihtiyacın olacak galiba :)))


Biliyorum, yazamadığım çok arkadaşım var...
Gönül ister ki hepinizi uzun uzun yazıyım, güzel güzel dilekler dileyeyim...
Lütfen kırılmayın bana...
Hepiniz çok özelsiniz ayrı ayrı....
2017 hepimize sağlık, huzur, mutluluk getirsin..
Barışla kucaklaştığımız, kardeşçe el ele tutuştuğumuz bir yıl olsun....

ve

HAYALLERİMİZ HAYATIMIZ OLSUN...

Kucakladım hepinizi....

yaşananlar yaşanacaklara pek benzemiyor bugünlerde...

$
0
0

Çok umutluyduk hepimiz...
Bir gecede tüm kasvet üzerimizden, ülkemizden kalkacaktı sanki..
Hepimiz tabi ki öyle olmayacağını biliyorduk...
Sadece umut istiyorduk...
Dayanmak istiyorduk, sarılmak istiyorduk...
Pozitif düşünmek ve pozitifliğimizin birleşerek yayılmasını, çoğalmasını istiyorduk...

Çok hazırlıksız yakalandık...

Eller havaya demeye devam ederken habersizce....

Ne olduğumuzu şaşırdık...

Çoğumuz üstelik bunu sabah kalktığımızda öğrendik....

Biz eğlenirken dedik belki de... Vicdanlıydık çünkü biz... Öyle olduğumuzu düşünüyorum yani...

Dermanımız kalmadı... Salıverdik kendimizi...

İşte o andan beri düşünüyorum....

Deli bir genç kızdım... İlk yetişkinlik zamanlarım da deli doluydu... Eğlenmeyi, dostlarımı, kahkahalarımı seviyordum (hoş hala seviyorum)... O mekanın açıldığı günleri hatırlıyorum... Ahhh derdik hep, gitsek... Paramız yetse...
Ama ben kendimi biliyorum, şayet İstanbul'da yaşasaydım tüm maaşımı yatırmak pahasına bir gece de olsa giderdim... O zamanlar sadece kendimden sorumluydum çünkü... Annem babam en fazla savrukluğuma kızardı nihayetinde...

Bu dündü, geçmişti....
Biraz ileriye sarıyım şimdi...

Evde bir ergenim var... Büyüyor... Büyük bir kentte oturmuyorum evet ama oğlumun büyük bir kentte okumasını, yaşamasını istiyorum... Eminim o da isteyecek... Hayalleri olacak çünkü...
Beni tanıyanlar bilirler, öyle çok vesveseli bir kadın değilimdir....
Ama şimdi gel de endişeli olma...
Oğlum aman kalabalığa karışma, aman çoccuğum o konsere gitme, arkadaşlarınla evde mi toplansanız, metroyu boşver oğlum dolmuşla git....
Böyle bir hayat yaşanabilir mi?

Sen özgürlüğünü doyasıya yaşarken hayatının baharında, aynı yaşlardaki başka bir bireyin özgürlük alanlarını kısıtla....
O zamana kadar özgürlük alanı diye birşey kalırsa tabi ki...

Kardeşim eğitim için yurtdışına gittiğinde hep gelsin dedim... Hatta evlenip artık oraya yerleştiğinde çocukları olduğunda gelirler canım gibi bir umudum vardı... Gelsinler, yakınlaşsınlar... Ulaşabilelim birbirimize, hasretlik bitsin bir gün dedim... Bu konuda hep umudumu da isteğimi de maksimumda tuttum.

Bu dündü, geçmişti...
Şimdiye alıyım tarihi....

Orada mutlu olsunlar, uzaktalar diye sevgimiz mi azalıyor sanki diyorum. Evet hasretlik zor, özlüyorum ama sağolsun teknoloji diyorum. Birbirimizden haber alıyoruz, sürekli konuşuyoruz diyorum...
Hatta....
Keşke oğlum da hayatını şekillendirmeye başladığında yurtdışına gidebilse diyorum...
Tek evladını çok uzaklara canı gönülden göndermeyi isteyen bir anneye dönüştüm...

Ülkemin suyumu çıktı derken, insan gibi yaşasın isteğindeyim çokça artık...

Ne hale geldim(k)..

Bu duygularımdan kurtulmak istiyorum... Nasıl minicikken toza. çamura bulanmasından korkmadan doğallıkla yaşamımızı sürdürebiliyorken yine aynı doğallıkla yaşamımızı devam ettirmek istiyorum...
Hayatımızın korku, endişe ayarlarıyla oynayıp bizi sersemletmelerine izin vermemek istiyorum...

Diyorum ya istiyorum....
Çabalıyorum da...

Ufka baktığımda endişe değil hayallerimi görmek istiyorum yine...






2016'da izlediğim son filmler...

$
0
0

Günaydın...
Son izlediğim filmleri de yazıp 2017 izleneceklere start vermenin zamanı geldi...
Bu sene çok verimli değildi benim için..
2017 daha verimli, daha nokta vuruşlu filmler izlemek dileğiyle efem....

Öpüldünüz, sevildiniz...
Kendinize iyi bakınız...



SİHİRBAZLAR ÇETESİ - 2 (2016)

Mahşerin dört atlısı nihayet geri döndü...
Filmin ilkini Oytun'la ayıla bayıla izlediğimi anlatmıştım daha önce... (tıktık)
İkinci film vizyona girer girmez çokça niyetlendik sinemaya gitmek için ama ol-a-madı maalesef... Ve biz anacıklı oğulcuklu başbaşa verip evde izledik yine :)
Bu filmin kaderi bizde böyleymiş....

Atlılarımızda karakter değişikliği olmuş, Isla Fisher'ın yerini Lula karakteriyle Lizzy Caplan almış. İlk başta pek ısınamayıp gözüm sürekli Henley'i arasa da sonradan alıştım garip kızımıza :)

Film ilk filmin izinde gidiyor olsa da sanki başlarda biraz tekliyor gibi, ya da ben ilk filmin hızını ilk sahnelerde bulamadığım için tekliyor diye adlandırıyorum... Fakat ilk gösteriden sonra yine kendini toparlıyor ve sevdiğim hıza geri dönüyor...

Bu sefer atlılardan daha çok filme karakter olarak yeni eklenen kötü adam Walter (Daniel Radcliffe) a bayıldım yalnız. Çok şirin bir kötü adam ahahahaaa :))) Bakışlarındaki şapşallık beni benden aldı... Filme tamamen sempati katmış...

Filmin konusunu çok fazla anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. İntikam duygusuyla oluşturulan dört atlı intikama devam ediyor liderleriyle birlikte... Burası spoiler olacak biraz ama söylemezsem şişerim :))) Dylan (Mark Ruffalo) artık FBI da değil, deşifre oldu... Deşifre olmasaydı zaten film feci şekilde tekrara girecek ve muhtemelen baygınlık verecekti...

En sevdiğim gösteri sahnesi Daniel (Jesse Eisenberg)' in yağmurla yaptığı gösteriydi... Büyüleyiciydi...O sahneyi sinemada izlemek isterdim :/

Final süprizini de sevdim üstelik :) Bazen iyi bakmak gerekiyormuş demekki :)

Ay hadi hadi diye izlediğim için Oytun'un maskarası olsam da film boyunca  heyecanımdan bir nebze kaybetmemekle kendimle gurur duyuyorum :)

Anladığınız üzere biz bu filmi yine PEK SEEEVDİİKKK efem, aksiyon sever bir çocuğunuz varsa rahatlıkla birlikte izleyebilirsiniz 😏




SERENA (2014)

Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence ikilisini daha önce Umut Işığım  filminde izlemiş ve uyumlarına hayran olmuştum. Galiba Bradley Cooper aşkım da o filmde depreşmişti... Bu sebepten dolayı uzun süredir arşivimde olan bu filmi nihayet izleyebildim.

Serena (Jennifer Lawrence) ve George (Bradley Cooper) Pemperton çifti ilk görüşte birbirlerine aşık olarak yıldırım hızıyla evlenirler. Kuzey Caroline 'de muhteşem doğasıyla bir kereste imparatorluğunu da birlikte yönetmeye başlayacaklardır böylece...

Serena güçlü, akıllı duruşuyla erkek egomanyasıyla başedecek bir karakter....  George'un dünyasına ayak uydurmakla birlikte baskın karakterini film boyunca hissedebiliyorsunuz...

Film konu olarak aslında oldukça güzel işlenebilecek, içinden mucizeler çıkartabilecek kadar da bir yatkınlığı var. Aşk var, ihtiras var, güçlü bir kadın var, muhteşem doğa var, 1920 ler var, geçmişiyle yüzleşen bir adam var, maddi zorluklar var... Var da var yani...
Bu kadar güzel bir konu varken ellerinde neden filmi sığlaştırmak için bu kadar çabaladılar hiç anlamadım...

Mesela gözüme batan ilk detay Bradley Cooper'ın ata binememe gibi bir sorunu vardı... Bunu film boyunca da bolca gördük. Adam becerememiş işte, ısrar edip gözümüze sokma... Elinde figüran mı yok :))

Tutkulu bir aşktan bahsediyoruz madem filmde, o araya serpiştirilen duygudan yoksun sevişme sahneleri de neydi diye sormadan edemiyor insan...  1-2 saniyelik 3-5 tekrardan oluşan sahneyi koyacağına adamakıllı bir sahne koysaydı duyguyu hissettirebileceği, benim için daha inandırıcı olabilirdi...

Yan karakterler yeterince işlenmemiş mesela... Galloway diye bir avcı koydun madem filme, biraz daha işle onun kader diye nitelendirdiğini mesela...

George ile ilgili hiçbirşey demiyorum, Serena'nın varlığyla taçlandırılmış adamdan daha çok işlenebilecek olguları ve bağlılıkları vardı...

Biliyorum çok olumsuz şey yazdım. Bu kadın iyice negatife bağladı demeyin, film boyunca yaşadığım eksiklik duygum bunları söyletiyor bana... İliğime kemiğime işleyecek bir hikayeyi maalesef hiç etmişler...

Sonuç olarak konuyu iyi bulsam da maalesef film olarak SEVMEDİM diyorum. İzleyip izlememe seçeneğini tamamen size bırakıyorum.




AYNI YILDIZIN ALTINDA (2014)

Tam 1 senedir arşivimde izlenmeyi bekliyordu bu film. Hatta bir çok defa filmin ilk 10 dk sını izleyip kapattım. Nedeni yoktu kapatmalarımın, ya bir iş aklıma geldi, ya misafir geldi, ya içeriden ergenim bağrındı derken film geçen hafta izlendi...

İlk başta bu filmin kitabını okuyan arkadaşları tebrik etmek istiyorum 👏👏
Sebebine gelince her zaman kitabın duygu yoğunluğunun daha fazla olduğunu hesap edersek ve ben filmi izlerken kovalar dolusu gözyaşı döktüğümü hesaplarsam ve kitabını okurken iki katı gözyaşı dökeceğimi düşünürsem; şişen gözlerimle emin ol kitabı okumak için hayli çaba sarfederdim.
Hoş filmi izlediğim gün psikolojimin de feci olduğunu eklemem lazım buraya...
Ertesi gün doktora gidecektim :) Ve beynimde deli senaryolar vardı...

Kısaca filmin konusunu anlatacak olursam;

Hazel (Shailene Woodley) çocukluğundan bu yana ciddi hastalıklarla savaşan ve son zamanlarında artık kanser illetiyle uğraşmakta, ölümle yaşam arasında bağ kurmaya çalışmaktadır. Gencecik, güzel, hayatının baharında... Ve bir o kadar da olgun, gerçekleri kabullenmiş...
Filmin başında hastalık evreleri anlatılırken "Kanserden ölmekten daha kötü tek şey, kanserden ölen bir çocuğunuzun olması" diye anlatıyor ki, işte o cümleden itibaren gözyaşlarım hiç dinmedi diyebilirim... Usul usul, istemsizce...
Annesi, babası onu ümitlendirmeye, hayatını canlandırmaya son güçleriyle uğraşmaktadırlar.
Annesinin ısrarlarıyla katıldığı destek grubunda Augustus (Ansel Elgort) ile tanışırlar. Birbirleriyle iletişim kurarlarken güzel bir aşk da yaşamaya başlarlar. Kaygılarını, hayallerini hatta ve hatta cenaze törenlerinin nasıl olması gerektiğini bile.... İşte bu kısım çok vurucu...
Filmin sonunu tabi ki söylemeyeceğim merak etmeyin :)

Deli gibi ağlasam da yer yer gülümsetmeyi başardı aslında film bende... Tabi ki höngürdememi kesmeden :)))

Sonuç olarak ben bu filmi SEVVVVDDDİİİMMMM, ağlamak beni rahatlatıyor diyorsanız siz de izleyin derim ;) Film boyunca usul usul ağlamalarınız film bittikten sonra hıçkıra hıçkıra böğürmeye dönüşmezse bizden deyılsınız  ;)




SINIRSIZLAR KULÜBÜ (2013)

Yazımın hemen başında belirtiyim ki bu film kesinlikle 18 yaşından büyükler için... Filmde ne ararsan var çünkü, alkol, uyuşturucu, cinsellik, küfür, kumar.... Daha saymama gerek yok herhalde...
Uyarımı yaptığıma göre artık rahat rahat çekiştirebilirim filmi...

Matthew McConaughey ve Jared Leto'ya 2014 Oscar yarışında en iyi erkek ve en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini getirmiş olan bu film gerçek hayattan bir uyarlama... AIDS mücadelesi sırasında aynı zamanda ilaç endüstrisi ile mücadele eden Ron Woodroof'un gerçek yaşamından yola çıkılarak hazırlanmış... Bu rol için Matthew McConaughey tam 23 kilo vermiş ki hakikaten evrim geçirmiş. Romantik komedilerde izlemeye alışkın olduğum oyuncuyu tanımakta hakikaten güçlük çektim...

Ron (Matthew McConaughey) uyuşturucu ve seks bağımlısı ve bununla birlikte aynı zamanda rodeo düşkünlüğünü kumara da çevirmiştir... Yalnız, derbeder, küfürbaz, meymenetsiz herifin teki anlayacağınız... Elektrik tesisatçısı olarak çalışırken ufak bir kaza geçirir ve hastanede HIV virüsü kaptığını öğrenir. Tabi ki inanmaz, çünkü ona göre AIDS sadece eşcinsellerin hastalığıdır ve o bir homofobiktir. İmkansızdır yani... Ama 30 gün gibi kısa bir zamanı kaldığı da gerçektir...

Psikolojisi alt üst olmuş bir haldeyken aynı zamanda çevresi tarafından da dışlanmıştır. Bu arada bir ilaç firması HIV virüsü taşıyan hastalarda denenmesi için AZT adında bir ilaç piyasaya sürmeye hazırlanmaktadır. Ölümden deli gibi korkan Ron AZT almak için bir canavara dönüşmüş haldedir.. Ama AZT aslında denenen dozuyla hastalar için daha da ölümcüldür. İşte bu hastane ve AZT arama dönemlerinde Rayon (Jared Leto) çıkmıştır karşısına. Ron'un onunla iletişim kurması çok zordur çünkü Rayon bir transseksüeldir.

Farklı yollardan doğal bir ilaç bulmuştur aslında Ron. Bu ilacı hem kendi kullanacak hem de satarak bir anlamda köşeyi dönecektir. Ama Rayon'a ihtiyacı vardır ilacı pazarlarken... Çıkar ilişkileri ile kurdukları Dallas Buyers Club ile aslında dostlukları da başlamıştır... Bundan sonrası ilaç endüstrisi ile savaşları işte...

Birileri ceplerini doldursun diye hastalıklar ilerletiliyor, çözümler desteklenmiyor hatta çözüm bulan insanların başlarına birşeyler geliyor... Günümüzde yaşananların bir benzeri...

Ne kadar uzattım konuyu değil mi? Farkındayım ama kesemedim, üzgünüm...

Filmin ilk dakikalarındaki o hoyratlık beni rahatsız etse de sonradan konu farklı yerlere saptığından soluksuz izledim diyebilirim.

Rayon karakterinin duruşunu çok sevdim. Cinsel tercihleri dolayısıyla dışlanmışlığının verdiği acıyla güçlenmesini o kadar güzel yansıtmış ki... Aldığı ödülü sonuna kadar haketmiş oyunculuğuyla...

Filmin konusu oldukça dramatik olsa da dramatize edilmeden oldukça güzel harmanlanmış.

Ron ve Rayon'un aslında birbirlerine saygı gösterdikleri sürece nasıl da sevgi bağlarıyla sarmalandıklarını izlese herkes keşke... Durumlara, kararlara, tercihlere, yaşanmışlıklara biraz saygı... Şu sıralarda tam ihtiyacımız olan türden...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVDDDDİİİİİİMMM, şu ana kadar izlemediyseniz mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.




2016 ile vedalaşamadım bir türlü, Aralık seçmeceleri kalmış :))

$
0
0

Aralık'ın son kitabını da yazsam artık 2016 ile işim kalmıyor :))
Bugün seçmecelerimizi paylaşalım da kitabı da bir ara yazarım artık...
Hafta sonu 4 doz film aldım, onlar da gelecek bu hafta :)
Eeee 2017 nin ilk kitabı var...
Hehheeee bu hafta yazacak çok şey var, yaşasın ✌
Tabi vakit buldukça ;)


Tam 10 yıl :)))

İkisinin de eş zamanları... İki aşkım ❤❤❤❤
Oytunum ve Ardenim
Seviyorum uleynnnn sizi 😜😜😜

Isırmalık haller
Annesinin kuzusu ve teyzesinin kuzusu
Bugün kendimi sevgi pıtırcığı hissettiğim doğrudur...





O özet çıkartma derdinde oflana puflana, 
ben de kitap derdinde miskinleşe miskinleşe ❤💙💚💛💜

Pazar halleri 
Kitap / Bir Kadın Nasıl Büyür
Ödev / Oğuz Kağan Destanı
Biz bugün bu odadan çıkamayız
Ondaki bezginlik bendeki depresiflikle




5 dk daha nın sonucu ofiste kahvaltı yapmaktır 😃😃😃

G Ü N A Y D I N ❤💙💚💛💜

Susamlı tavuk da derler buna
O vitamini de 
Benim için çıtır gevrek
Mutlu bir gün olsun hepimize



Dün akşamdan beri şukella ile yatıp şukella ile kalkıyoruz. 
Şukella benimle test çözer misin, bizimle kahvaltıya gelsin, banyo yaparken yanıma alsam.... 
Şukella bana ne zaman alışacak.. 
Sürekli eli kafeste, okşayıp alıştırmaya çalışıyor 🙏🙏 
Kıyamam o masumum da sessiz sakin bize alışmaya çalışıyor ❤❤

Sevgili Berkay'ın bu seneki yılbaşı hediyesi... 
Her zamanki gibi Oytun'u tam onikiden vurdular ana oğul 😂😂😂

Şukella, muhabbet kuşumuz
Pek masum pek güzel 
Alışacak bize biliyorum
Rahmetlik babam kuşlarını hep omuzunda öpücüklerle beslerdi
Oytun'un da hedefi bu...
Gel desin gelsin, git desin gitsin
Bir masum muhabbet kuşuyla sınavı var Oytunumun ♥




Yarın akşam yemekte nohutlu karnabahar var. 
Böyle pişirmeyi ilk defa deniyorum 😃 
Sonuç güzel olacak ama 👌👌

Karnabahar, haşlanmış tavuk, nohut, havuç, domates rendesi, soğan tamam işte 💃💃💃

Her hafta aynı şekilde yapınca sıkılıyor insan
Oytun'un en sevdiği sebzelerden olur kendisi
Şimdi çekirdek çitleme zamanı
Azıcık kıvanç izliyim :)




Çok çabuk yaş alıyorum da çabuk büyümüyorum ben...

Hala içimdeki küçük çocukla yola devam ediyorum. Yanıma hayallerimi, ümitlerimi, sevgimi, azıcık da aklımı yarenlik ederek...
Bugün bir kere daha anladım ki ömrüm boyunca çok da insan biriktirmişim ki ne mutlu bana 😘😘😘 Yamacımda olanlar, uzağımda olanlar, hiç yüz yüze konuşmadığım ama gönüllerimizin bir nebze de beraber olduğu bir sürü güzel insan...
Sizlerle beraber bir ömür sürmek o kadar güzel ki.... Çok da anlamlı...
İyi ki varsınız...
Hepinize kucak dolusu sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum.
İyi ki doğdum ben 🎉🎉🎉
Ve iyi ki beni tanıdınız dimi ahahaaa 😃😃😃
Konuyu sulandırmazsam olmazdı...

İyi ki doğdum, iyi ki varım,  iyi ki varsınız 
Biz birlikte çok güzeliz 
Yaş konusuna hiç girmeyin
Enerjimin ve içimdeki çocuğun yaşındayım hala




Gúnúmún iki bonusu 💖💖💖
Dún boyadığım çizmeme çiçeğimi ektim, sipariş ettiğim kitaplar da geldi... 
Ohhhhh değmeyin keyfime :)))

Kitap alışverişi
Kendimi şımartmaca
Bu çiçeğime bir de isim verdim mi tamamdır 
İyi akşamlar ♥




Bir takım boyama işlerine girmiş bulunmaktayım :))) 
Şimdilik ufak bir denemeyle başlıyorum,
Eğer hayaller \ gerçekler tutarsa Şebo kendini bile boyayıp akça pakça yapar haberiniz ola 😂😂😂😂

Cart kırmızı çizme olur mu pamuk beyaz çizme
Olursa değmeyin keyfime 
Ütü gecesi oldu mu boya gecesi :))
Delidir ne yapsa yeridir

hafta sonundan...

$
0
0

Kardan ıykkk dediniz dimi :)) Hadi itiraf edin...
Hep hafta sonu olsa, hep keyifler, kartopu savaşları olsa evet bıkmayabilirdik :)
Ama işe gelmek söz konusu olunca vallahi bana işkence oldu :)))
İşkence boyutuna evrilmeden önceki eğlenceli kısmına gidelim biz şimdi...

Yaşasın hafta sonu 💙💚💛💜
Cumartesi gününü danalar gibi yata yata aşırı doz film yüklemesi yaptıktan sonra Pazar günü kendimizi sokaklara attık...
Kar eriyecekti ya hani, bana öyle geliyordu yani...
Erimeden önce şarap-sucuk-ekmek üçlüsünü devreye sokalım dedik :)


Uzun uzun yürüdük tabi ki ilk önce....
Temiz havayı özlemişim...
Bu arada burası bizim yegane mesire yerimiz Değirmen Boğazı...
Bakmayın tenha gözüktüğüne giriş kısımları iğne atsan yere düşmeyecek cinstendi...
Biz içlere doğru attık azıcık kendimizi...


Bayılıyorum bu ikiliye ahahahahaaa :))))
Anneanne-torun modundan çıkıp iki kanki takılıyorlar bu aralar...
Annemin enerjisi zaten hepimizin çok çok üzerindedir...
Onun yaşına gelince kendimi düşünemiyorum bile...


Onlar oynaşırken ben çalı-çırpı-ot--kar resmi çekmekle meşguldüm...
Hem de çok meşgul ahahaaaa :)))


Elim kara değdirmedim vallahi bu sefer ahahaaaa :)))
Elimdeki fotoğraf makinemi kimseciklere kaptırmadığımdan mütevellit bana kartopu atılması da yasaktı :))
Buldum işin kolayını....
Sırtım yere gelmez artık :)))))))))


Ben son gaz fotoğraf çekmeye devam :)))


Benim de eğlencem bu...
Bir ara deli planlar içerisindeydi bizim ahali ama şükür çabuk unuttular...
Bidon gibi yuvarlamayı düşünüyorlardı karın üstünde beni :)))
Kimin fikri olduğunu söylememe gerek yok herhalde :))


Bu kuş yuvalarını çok sevdim ve de çok sevindim... Kuşcuklara yuva bu karda kışta diye ama...
Sanki delikleri çok küçük geldi bana ya da ben mi yanılıyorum bilmiyorum...
Deliklerin  biraz daha büyük olmaları gerekiyormuş gibi geliyor bana kuşların rahat girip çıkabilmeleri için...
Sadece süs amacı ile koymamışlardır inşallah...
Yanılmayı çok istiyorum bu konuda...


Günün sonu şahane yine tabi ki :)
Totomuz buz tuttu o ayrı mesele ama değdi mi değdi 🍷🍷

Elimi hiç kara değdirmeden yaptığım bu gezi için kendimi tebrik ediyorum :)))
Ben sefasını sürdüm artık mümkünse gidebilir...
Hatta gitsin :)
Çalışırken kar hiç çekilmiyor ya da gitmiyorsa bana da tatil versinler :)))
Ona da kabul ;)

Sevgiler, sevgiler, sevgiler ♥



bu ayın şarkısı #2

$
0
0

Yeni bir yazı dizisi :)))
Farkettim ki farklı zamanlarda farklı şarkılara takılıyorum...
Ama bazen unutuyorum nelere takıldığımı...
Blog benim hafıza defterimse dedim burada da dursun...

Ara ara ayın şarkısı yazıları gelecek anlayacağınız bundan sonra...



Tuna Kiremitçi albüm çıkartmış... Mışşş diyorum, bu adamın şarkı söylediğinden bile haberim yoktu...
Yapmış, iyi de yapmış... Bak birini dilime dolandırdı bile...

Albümde bir kaç şarkısı daha var, onları da sevdim ama favorim Gonca Vuslateri ile söylediği "Sana Dair"...

Beğenip beğenmediğinizi bir şıptırın :)))
Öpüldünüz ♥


Yaşam kadar gerçek, yaşamak gibi sahte
Öyle çok şey var ki yaralayan insanı
Bir yürek çarpıntısı, onu her gördüğünde
Öyle çok şey var ki bak sana dair

Yanlış aşklar yaşadık, yanlış köprülerde
Yanlış gemiler yakıp, aldırmadan
İki damla su çaldık zamanın pençesinden
Aldırmadan, aldırmadan

Bu ne senden ilk kaçışım
Ne de ilk düşüşün yüreğime
Ne bu serden son geçişim
Ne de son küsüşüm kaderime

Mucize gerek bize, gidecek bir başka düş
Bir düş ki korkmamış zamanın karşısında
Ve bir çağ gerek bize, ve bir çağ bundan özgür
Öyle çok şey var ki bak sana dair

Sonra kuşlar gitti anladım dünya yorgun, sen yorgun
Tortusu kalmış eski bir korkunun
Görmedik, duymadık, demedik bunlar kötü
Biz var mıydık, aşk var mıydı




Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde / Mahir Ünsal Eriş

$
0
0


Yine aynı sıcacık kapak, diğer kitabındaki gibi.. Daha önce yazmıştım burada.

Hikayelerle ilişkimi sıcak tutmaya çalışıyorum, ısınma turlarına başlamışken arayı uzatmamak lazım dedim ve o eski günlerin anlatıldığı hikayelere geri döndüm.

Bu kitabı da okuduktan sonra dedim ki Mahir Ünsal Eriş sen bir de roman yazsan keşke.... Dramını, kırgınlığını, aşkını, sevincini bir kere de uzun uzun anlatsan keşke... Hikayelerin uzatılmaya ihtiyacı var artık... Bunu da üşenmedim bir mail olarak kendisine ilettim efendim :))) Ne kadar takar bu konuyu bilemiyorum tabi ki :))))

14 kısa hikaye var kitapta. Favori hikayem "çok sıkılır arkadaşı ölen çocuklar" ve "kimi sevse gülderen"...

Sanki iki kitabın bazı hikayeleri harmanlanınca farklı şeyler çıkartacakmış gibi; ortak karakterler, ortak mekanlar, ortak yazgılar...
Feridun'daki çay bahçesinde ayrılan iki sevgili gibi, Kız Fikret gibi..

Yine Atatürk var mesela bir hikaye de, saygıyla selamlanan... Yine, yine...

Başka zaman olsa birbirini kopya edip aynı kişilere, mekanlara ne gerek var ki diyebileceğim ama söz konusu sevdiğim hikayeler olunca bakalım buradan ne çıkartacağım diye meraklı meraklı okuduğum güzellikte :))

Sevdiğim karakterler çok yine...

Bir hırsızı 35 yıl çağırıp geldiği zaman ferahlayan bir adam var ki bir hikayede, uzun uzun gülümsüyorum hala aklıma geldikçe :))) Çaldırdığı da bir mektup üstelik ama ne mektup :))))

Hikayelerle aranız çok iyiyse zaten okumuşsunuzdur kesin ya da bilemedin sıradadır... Hikayelerle aram iyi değil diyorsanız da bu kitap ısınma turları için iyi bir seçimdir bence ;)

Benim fikrim budur efenim ;)




Sevilesi altı çizililer;


* Ölmek ne bilmiyorum.Merak da etmedim hiç. Yani iyi kötü bir fikrim var aslında, tam olarak ayrıntısını bilmiyorum ama. Tatil gibi bir şey sanıyorum onu, taşınmak gibi, kesin bir şey. Onu bir daha göremeyeceğimi biliyorum yine de fakat. Bu kadar ani olmasına, böyle habersizce kaçar gibi olmasına üzülüyorum sonra, bozuluyorum biraz. Çağırsaydı ben de giderdim belki?

* Gitmesinde sorun yok, asıl sorun bir daha gelmeyecek olmasında.

* Askerdeki o yalnızlık, kimsesizlik, o uzaklık insana olmadık şeyler yaptırır; kalın kafalı berber kalfasına mektup yazdırabilir mesela.

* Ama birinin onu sevişini, isteyişini severdi. Biri onu seviyor gibi olsun isterdi hep.  Ona üşüdün mü diye sorsun, sıkıldın mı desin, göğsüne dayayıp taşıdığı defterleri yere düşünce eğilip alsın isterdi. Kimse onu sevmeyecek diye korkardı çünkü. Ya sevilmezse, ya anasının aşıkları olursa, evlenirse, ya yalnız kalırsa, ya annesi de ölürse diye ödü kopardı. Sevsin de, ne yaparsa yapsın derdi, fazla da ileri gitmezdi zaten.

* Çaresiz erkek, sevildiği zaman umurunda bile olmayan ne çok ayrıntıyı hatırlıyor vakit terk edilmeyi vurunca, o ayrıntılardan kurmaya çalışıyor geri dönüşünü kadının.

* Eski acısı yok telefon konuşmalarının ayrılıklarda, bir taraf kapattı mı diğeri bir müddet dıtlayan sesi dinlerdi kesik kesik. Şimdi elinde yüz gram tahin helvası tutuyormuş gibi kalakalıyorsun.

* Oysa ben akşamları evde oturduğum halde epey yol almıştım itlikte. Öğle aralarında kalabalıkça girdiğimiz kırtasiyelerden kalem, silgi, hesap makinesi gibi ıvır zıvırlar aşırıyor, sırf pislik olsun diye apartmanların asansörlerine işiyor, babaannem mukabeleye gittiğinde mahalleden çocukları toplayıp VHS'den toplu por*o izleme  etkinlikleri düzenliyor, dükkana her uğradığımda dedemin kasasını patlatıyordum. Bitişikteki dairede oturan Gülderen ve annesinin balkonda asılı çamaşır ve çorapları çalıp, mahallenin piçlerine sattığım bile oluyordu. Oysa dedem, yalnızca karanlıkta kötü olunur sanıyordu.

* Ailenin insanı kendine dönüştüren, birdenbire o eski düzene döndürüveren bir büyüsü var.

* Yaşı kaç olursa olsun bütün kadınların ağlamasında insanın kendi annesinin ağlayışını hatırlatan bir şey var, canından can yolar adamın.

* Evde, çokça büyük arasında bir çocukla bir yaşlıydık. Bizim bizden iyi dostumuz ve düşmanımız olamazdı. Oyunlarımız eğlenceliydi. Yaşlılar o terk edilmiş, gözden düşmüşlükleriyle evin içinde varlıklarını fark edenlere bunaltacak bir ilgiyle karşılık verirler de bu ilgiden yalnız çocuklar bunalma ya hani; öyleydi bizim hukukumuzun da esası. 

* "Biliyor musun," demişti, "ilk önce ne gelmişti aklıma annemin öldüğünü öğrenince?". "Gömleklerimi kim ütüleyecek şimdi, eşofmanlarımı kim yıkayacak beden günlerinden sonra?" Daha o zaman anlamıştım aslında, ölümden sonra, ölmeyen için hayatın sürdüğünü, gömleklerin ütülenmeye, eşofmanların yıkanmaya devam ettiğini.

* Kimseye ait olamamış insanlardık çünkü biz. En yakınlarını nemli çukurlara ya da çok uzaklara erken saklamış, sevgisizlikten ve sürekli birilerinin gitmesinden korkup kimseyi sevemeyişimizle perişan olmuş zavallılardık.

* Bizzat sen boşanırken, en az sen konuşuyor olursun bunu. Çünkü boşanırken sonsuz bir sessizlik girer aranıza, tanışmamış olduğunuz zamanlardakinden bile daha yaban bir ellik girer.

#17 çelınc / 1. gün

$
0
0

On senedir buralardayım ama bir çelınc yapmak kısmet olmamıştı :))
Bu meydan okuma sayesinde hem yeni bir blog keşfettim hem de ilk defa ben de varım dedim :))
ahhhahhayyyyyttttt :)
Pek bi heyecanlıyım :)))
Neşelensin bakalım birazcık buralar...
Gerçi bir gün gecikmeli başlıyorum ama siz beni idare edin artık ;)





Evet ilk sorumuzla başlıyoruz; beş sözcükte kendini anlat.

Ben bu soruyu farklı bir yönle cevaplayacağım, aslında sorunun cevabını vereceğim de sol kulağımı sağ elimle tutarak :))) Anladınız siz nasıl yapacağımı :))

Hayatım boyunca çeşit çeşit lakaplar takılmıştır bana :)) Lakap niye takılır, vardır ki benzer yönün takılır :)) İşte buradan yola çıkacağım :)) Ben kendi kendimi anlatmaya kalksam değil 5 kelime 555 kelime altında boğarım sizi ahahaaa :)) Şaka şaka :))

1- Bayan Tombik; Malatya'da okuduğum ilkokulun müdürü takmıştı bu lakabı.. Niye şu şu okul diyorum efenim, tam 3 okul değiştirdim de ondan :) Anlayacağınız ben çocukken de oldukça gürbüzdüm ahahaaaa :)) Bakın kilolu demiyorum, gürbüz diyorum :) O zamanlar çok makbul olan bir şeydi bu :)) Hiç kızamadım ben o adamcağıza biliyor musunuz? Gürbüz olmam neticesinde hiç bir 23 Nisan etkinliğine beni almayan Beden Eğitimi öğretmenime inat benim tenis kıyafeti giymemi sağlayıp, korteje sokmuştur... Hulusu Kentmen'in Malatya şubesidir benim için her zaman...
Lafı yine feci uzattım... Burdan çıkardığınız kelime şişko değil, gürbüz efenim :))) Bilmem anlatabildim mi :)))

2- Yarmagül; bu da benim kardeşim tarafından takılan lakabım :)) Kavanozun kapağını açmaya çalışırken kavanozu kırabilirim mesela :)) Pek dengesiz bir kuvvetim, gücüm vardı o vakitlerde ahahaaa :)) Gençkene :))) Gürbüz olanın gücü kuvveti yerinde olurmuş efenim :)))

3- Miss kahkaha; kahkahalarım ünlüdür evet :)) Öyle böyle gülmem krize girince... Desibelim oldukça yüksektir... Kriz fazlalaşınca Zerrin Özer'e bağlarım hatta :))) Varın siz tahmin edin işte :)))



4- Dramella; dramların kraliçesi tattaaattaaammmm :))) Bir zamanlar böyleydim de diyebiliriz... Üniversitedeki arkadaşlarım söylerlerdi.. Şimdiler de hafif kalıntıları kaldı tabi. Acıların kadınıyım şarkısını ilk Bergen değil ben söyledim, beeeennn, beeennnn :)))

5- Akşam gölgesi; Bu da ilkokul çağımın öncesine denk geliyor. Bizimkilerin kaçak izlediğini hatırlıyorum mesela... Düşünsenize sülalece toplanmışsınız kaçak izleyeceksiniz ama üzerindeki ilginin dağıldığını farkeden çocuk mütemadiyen televizyon önüne geçip oynuyor, bildiğin çiftetelli :))) İlgi dağılımına hayır eylemi de diyebiliriz buna...  Hala severim ilgi çekmeyi :)))

555 kelimede boğmayıp, 554 kelimede bıraktım şükür :)

Haydi hepinizi bekliyorum bu meydan okumaya :)) Dökülün anacım...
Harekette bereket vardır ;)
Mucxxx

#17 çelınç / 2. gün

$
0
0

Bugün kalp kazanmanın 5 yolunu yazacağız :) Yani benim kalbimi nasıl kazanırsın kısmını size anlatacağım :))) İyi dinleyin anacım...

Öyle çok şeye gerek yok :)

Kırıldıysam özür dilemene hiç gerek yok hele...
Gel yanağıma bir öpücük kondur, sarıl yeter :)


Anında ağlar, maymunluğa bağlayabilirim...


Bakış şeklim buysa bir süre beklemeni tavsiye ederim :))) Her an dalabilirim demektir bu...
Bil ki sakinleşmeye ihtiyacım var hrrrrrr....
Sakinleşince sarılırsın :)

Kızgın, kırgın, dargın değilsem; sadece kalbimi kazanmak istiyorsan da olduğun gibi davran bana yeter. Hiç kasmaya gerek yok....
Dürüst ol, içten ol, kıvırtma, açık ol bana yeter...
Hafif deliysen zaten bizdensin :)))



#17 çelınç / 3. gün

$
0
0

Bugünkü konu kazık :)

"Hayatın bir kitap / film olsa türü ve adı ne olurdu ?"

Düşün Şebo düşün :)) Çokça düşün...
Dün 2 günü bir arada yazayım diye niyetlendim, aklıma birşey gelmedi...
O kadar çok düşünmüşüm ki gece rüyamda film çevirdim ahahaaayyttt :))

Şimdi benden hep kitap olur hemde kitap uyarlaması bir film :)))

İlk önce oyuncularda anlaşalım :)))


O küçük evin Loura'sı kesinlikle benim çocukluğumu oynayabilir :) Biraz kilo aldırın yalnız kıza, azıcık gürbüz olsun :))


Melissa McCarthy  evet uygun gençlik evrelerime :)))

Ama lütfen 2018 sonrasını,


Sevgili Meryl Streep 'ciğim oynasın :))
O zaman kadar nasıl olsa kilo vereceğim, ehhh biraz da toparlatırız belki kaportayı.

Kitabımız ve filmimizin ismi "Dalgalanıp da durulamayan Şebo" olabilir tabi ki...
Ama bakın söylüyorum benim hayatımla  oscarı yeniden kucaklar bu kadın :)))
Filminizi aynı seneye denk getirip şansınızı azaltmayın bence...
Demedi demeyin yani  :))))


Hissediyooooruuummm :)))))))))))))))))))))
Viewing all 837 articles
Browse latest View live