Quantcast
Channel: Oytunla Hayat
Viewing all 837 articles
Browse latest View live

#17 çelınç / 4. gün

$
0
0

Evet bugünkü sorumuz aynen şöyle;
"Etrafındakiler hangi sorunun çözümü için sana gelirler?"

Bu soruyu özel hayat ve özel hayatın mesleki boyutu gibi ayırabilirim bence :) Maksat muhabbet olsun 👍

Efendim ben sigortacıyım. Malum son iki seneden beri de Trafik Sigortaları farklı bir boyuta geçmiş durumda. Kasko sigortasından daha fazla bedeller ödenebiliyor bazı hal ve şartlarda...


Ufak çaplı bir şok yaşayan ve bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen biri benim yakın çevremde dert yanıyorsa hemen dur bizim Şebo'ya soralım bir de derler....

Sonuç mu? Bazen değişir, bazen değişmez :) Çözümsel bir sonuç çıkartırız ortaya ;)


Bir de bu durumlar var ama biz bagajdan çıkan balonlara odaklanıyoruz :)))

Bunun dışında bir de iyi dinleyicim sanırım :)


Öpüldünüz ♥

#17 çelınç / 5. gün

$
0
0

Bugün konumuz özlem...
Özlem diyince benim biraz burnumun direği sızlıyor...
Evet çocukluğumu özlüyorum, gençliğimi özlüyorum ama güzel özlemler bunlar... Anıları yad etmek... Keyifli bir gülümseme yerleşiyor suratıma, o günleri hatırladığımda...
Mutlu çocukluk işte bu yüzden çok önemli...

Ama diyorum bak yine...
Bir özlemim var ki minik bir kuş gibi yüreğimde her daim...
Kanat çırpıyor... Kanat çırptıkça ahhh diyorummm...
Çok erken gittin aramızdan...


Benim yakışıklı babam...

Dokunmak benim için önemlidir...
Dokunarak severim ben...
Sıcacık tenine değil de, kuru bir toprak parçasına dokunmak özlemimi arttırıyor sanırım...

En özlediğim, yakışıklım...
Huzur içinde dinlen...



#17 çelınç / 6. gün

$
0
0

" Hatırladığınız en eski anınızı yazınız"

Bugünkü konumuz bu... Çocukluğuma döneceğiz :)

Ben Ankara'lıyım biliyorsunuzdur belki... Tayinimiz çıkana kadar çocukluğum memleketimde geçti... Sonrası gezmece...

Çocukluğumda Gençlik Parkı Ankara'nın en popüler yeriydi.  Bir de gazinosu...
Gazinoda ne zaman yeni bir program başlasa rahmetlik dedeme davetiye gelirdi ama rahmetlik sevmezdi öyle yerleri... Anneannemle biz maaile giderdik :)

Masanın üzerine çıkıp oynadığım günleri hatırlıyorum, severdim öyle yerleri... Hoş hala severim :)
4-5 yaşlarındayım galiba...
Sanki dün gibi hatırlıyorum. Filiz Akın programa başlamış, onu izlemeye gitmiştik...
Ben tam bir Filiz Akın hayranı tabi...
Sapsarı altın gibi saçları vardı, en çok o kısmına takıktım... Rüya gibi bir kadın...

Neyse biz programı izledik çıktık. Benim üzerimde basma askılı bir elbise, ayağımda şıpıdık şıpıdık bir terlik... O arada  Filiz Akın'da çıkıyor gazinodan büyük bir kalabalıkla... Akın akın bir kalabalık... Aynı o eski Türk filmlerindeki gibi... İmza almaya çalışıyorlar...

İşte bizim yakınımızdan geçerken benim terliğim kalabalığa takıldı gitti... Bir birinin ayağı takılıp ittiriyor, bir diğeri...
Hahhhh dedi annem, terliği bile Filiz Akın'ın peşinden gidiyor....
Ben nasıl mutlu olmuştum, çocuk aklı işte...
Filiz Akın'a gitti terliğim diye....

Sonrası anneme eziyet... Günlerce ağıt yakmıştım...
"baabbaaaa bu kadını boşa, bana Filiz Akın'ı anne al" diye...
Çok ağladığımı hatırlıyorum :)


O zamanlardan bu resim de...
Aynur Akarsu sahnedeki...
Babam hep dalga geçerdi benimle...
Kadın beni çok sevmiş, kucağına almak istemiş de kaldıramamış...
Kadını bel fıtığı yaptın derdi :))))

Hiiiççç hatırlamıyorum :))) İşime gelmedi demek ki :)))

Hey gidi günler heeeyyyy :)))
Mutlu haftalar efem...


#17 çelınç / 7. gün

$
0
0

Heheeeee :))
Bugüne kadar hiç eğer hayvan olsaydım hangi hayvan olurdum diye düşünmemiştim...
Hadi itiraf edin siz de düşünmemiştiniz :)
Bu çelınç bizi çok yönlü düşünmeye de itti galiba...

Düşündüm düşündüm... Baykuş demesem şimdi çok ayıp olur dedim :))


Bakar mısınız benim şirinlik muskama ♥
Hem benzer yönlerimiz de yok değil...


Tabi ki kafamı böyle çeviremiyorum :) Görsele aldanmayınız efenim...
Yakın gözlüğü takabilirim, olabilir ama dikkatimden kolay kolay birşey kaçmaz...
Çok uzaklardaki avıma odaklanabilirim ahahahaaa :)))


Gece 12 den sonra ahanda böyle oluyorum işte ben de :)))
Cin gibi :)))
Aklım da bir çalışıyor sormayın gitsin :)))
Aynı performansı gündüzleri de yaşayayım diye çok dilek dilemişliğim vardır... Ama nafile...
Cinliğim geceye mahsustur :)))


İkimiz de ata binmeyi çok severiz hem :))))
Şaka şaka :)
Kimileri için aksi olsa da bana göre baykuş uğurdur :)
Bir de bilgelik tabikiiii


Haydi şimdi deeennnssssss :))))

Bu arada baykuşları sadece ben sevmiyorum, baykuşlarda beni seviyor :)
Evime bile girmişliği vardır ahahahaaaa :))
İşte bu da benim minik baykuşum :)))) Hikayesini daha önce okumadıysanız tık


Bir Kadın Nasıl Büyür / Stephanie Evanovich

$
0
0
Hep çelınç hep çelınç, hadi araya bir kitap sıkıştırayım bari dedim.
Okuduğum 2016 nın  son kitabıydı bu...
Daha önce bu kitabı takip ettiğim bir blogda görmüştüm, ama şimdi kimde gördüğümü hatırlamıyorum :)

Kitap yurdundan kitap alırken bu kitabı oldukça indirimde görünce (4,75 gibi komik bir rakam) sepete atıverdim... Konusuna bile bakmadım... Elbet okurum dedim, gelir gelmez okuyacağımı hesap etmemiştim :)



Kadın şişman, zayıflama hikayesi var, aşk da var üstelik... Hemen okumaya başladım...
Arka kapak tanıtımı kitabı oldukça albenili yapmış anlayacağınız :))

Kitabın konusunu azıcık anlatacak olursak;  Holy küçüklüğünden beri evin sevilmeyen, beğenilmeyen küçük kızıdır. Bruce ile evlenir ve ailesinden çok uzaklara taşınırlar...
Birkaç yılın ardından Bruce kanser olur ve onun ölümüyle iyice sarsılır Holy.  Kendini yemek yemeye verir ve zaten çok da zayıf olmadığını düşünürsek iyice kilo alır... Uçaklarda çift kişilik bilet alacak kadar...

Ölen kocası ile ilgili bazı işlerini halledip dönerken uçakta Logan  ile tesadüf bu ya yanyana otururlar. Logan gayet atletik vücutlu, bol kaslı kişisel spor eğitmenidir. Kilolu insanlardan nefret etmektedir demeyelim de itici, mide bulandırıcı bulmaktadır. Holy tavırlarıyla, hikayesiyle bir şekilde Logan'da mesleki ilgi uyandırır ve onu zayıflatmak için bir teklifte bulunur...

Sonrası malum; Holy zayıflar, aşk başlar vs vs...

Kitabın sonunu söylemedim merak etmeyin :)))

Aslında sabun köpüğü gibi bir kitap... Akıcı ama başı belli, sonu belli...
Bestseller 'lar hep böyle mi oluyor acaba diye düşünmedim de değil :)))
Hatta kitabı bitirdikten hemen sonra bunun kesin filmi çevrilmiştir dedim ama çevrilmemiş :))) Halbuki romantik komedi tarzında gayet çıtır çerez bir film konusu olabilirdi :) Başrolde de Melissa McCarthy olabilirdi mesela :)) Ama nasıl zayıflardı gerçekten hiç bilemiyorum :)))

Aslında kitaptan beklentim farklı yöndeydi. Kitabın ismine bakar mısınız? Bir kadın nasıl büyür? Evrim var evet ama değişimler sadece göbek ebatlarıyla ilgili olmasa gerek diye düşünürken kitabın orjinal ismini buldum; "big girl panties" ahahahaaaaaa :)))
Kitabın orjinal adı nerede bizimki nerede :)))

Zayıflama konusunda bana ilham olsun dediğim kitap, sağolsun beni eski beyaz dizi kitaplara götürdü :)))) Ne kitaplardı ama o beyaz diziler :) Sonrada pembe diziler :)))
Bak neden dramları sevdiğimi şimdi anladım :)
Çocukluk Kemalettin Tuğcu, ilk gençlik beyaz dizi, sonrası pembe dizi... Ehhh küçük Emrah da var... Al sana Şebo ahahahaaaaa :)))

Nerden nereye bağladım konuyu :)))

Neyse siz bakmayın bana....

Sonuç olarak okunmayacak bir kitap değil, gayet akıcı, yer yer güldüren, beyaz dizi kıvamında bir kitap... Çok şey beklemeden okursanız gideri var...
Filmini izlemeyi tercih ederdim diyeceğim ama malum çekilmemiş...
Neden çekmemişler ki sanki :/








Oscar sezonu açılmıştır :)))

$
0
0

Evet dün gece itibariyle adaylar açıklandı efenim... Beni aldı bir heyecan yine...
Biliyorsunuz bir kaç senedir bu olaya taktım...
26 Şubat ödül gecesi...
İnşallah o zamana kadar beni ilgilendiren kategorileri izleyip yine bir tahminde bulunabilirim...

Şöyle bir bakındığımda tahminler yönünden bizi zorlamayacak bir sene gibi duruyor...  La La Land adaylıklarda öne geçti ve 14 dalda aday olmayı başardı... Bangır bangır hemde...

Listemizi şuraya koyalım, ve takibe başlayalım ;)

Hepimize iyi seyirler efem :)))


EN İYİ FİLM

* Yaşamın Kıyısında / Manchester by the Sea ( Vizyon Tarihi:03.02.2017 )
* Ay Işığı / Moonlight ( Vizyon Tarihi: 17.02.2017 )
* Aşıklar Şehri / La La Land ( Vizyon Tarihi: 30.12.2016 )
* Hell or High Water ( Vizyon Tarihi: Muhtemelen girmeyecek )
* Fences ( Vizyon Tarihi: Belli Değil)
* Savaş Vadisi / Hacksaw Ridge ( Vizyon Tarihi: 25.11.2016 )
* Gizli Sayılar / Hidden Figures ( Vizyon Tarihi: 24.02.2017 )
* Lion ( Vizyon Tarihi: 03.02.2017 )
* Geliş / Arrival ( Vizyon Tarihi: 11.11.2016 )


EN İYİ YÖNETMEN

* La La Land / Damien Chazelle
* Ay Işığı / Barry Jenkins
* Yaşamın Kıyısında / Kenneth Lonergan
* Geliş / Denis Villeneuve
* Savaş Vadisi / Mel Gibson

EN İYİ KADIN OYUNCU

* La La Land / Emma Stone
* Florence / Meryl Streep ( Vizyon Tarihi: 23.12.2016 )
* Elle / Isabelle Huppert ( Vizyon Tarihi:04.11.2016 )
* Loving / Ruth Negga ( Vizyon Tarihi: Belli Değil )
* Jackie / Natalie Portman ( Vizyon Tarihi: 20.01.2017)


EN İYİ ERKEK OYUNCU

* La La Land / Ryan Gosling
* Yaşamın Kıyısında / Casey Affleck
* Savaş Vadisi / Andrew Garfield
* Kaptan Fantastik / Viggo Mortensen ( Vizyon Tarihi: 11.11.2016 )
* Fences /Denzel Washington


EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

* Fences / Viola Devis
* Ay Işığı / Naomie Harris
* Lion / Nicole Kidman
* Gizli Sayılar / Octavia Spenser
* Yaşamın Kıyısında / Michelle Williams


EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

* Ay Işığı / Mahershala Ali
* Lion / Dev Patel
* Hell or High Water / Jeff Bridges
* Gece Hayvanları / Michael Shannon  ( Vizyon Tarihi: 09.12.2016)
* Yaşamın Kıyısında / Lucas Hedges


Evet listemiz bu kadar... Benim için önemliler listesi yani :)

Bu sene en merak ettiğim film Hidden Figures / Gizli Sayılar...  Octavia Spencer Duyguların Rengi filmiyle şahaneydi ve yine aday olmuştu... Nedense filmin güzel olduğunu düşünüyorum...

Diğeri de Fences.. Yine Duyguların Rengi filminden Viola Davis var... Oyunculuğunu seviyorum bu kadının da...

La La Land bu kadar adaylıkla şaşırttı beni... En İyi Özgün Şarkı dalında 2 şarkıyla aday... Müzikalitesinin hakkını vermiş gibi... İzleyince göreceğiz tabi ki bunların hepsini...

Hepimize iyi seyirler  ♥


#17 çelınç 8. - 9. günler

$
0
0

İşler yoğunlaştı üstüne de cep telefonum arızalandı derken benim çelınçlar yan yattı, çamura battı :)
Blog yazmamla telefonun alakası yok tabi :))
Değiştiriyim mi yaptırıyım mı kararsızlığından tüm boş vakitlerde dolandım durdum...
Şahin görünümlü Doğan parasına bir telefon satmaya başlamışlar...
4 senede coşmuşlar vallahi...
Yok dedim, kal sen benimle...
Ne zaman mezarlıkta yerini alırsın o zaman gidersin benim yanımdan dedim...
Tamir edilecek inşallah :)))
Ümit ediyorum yani :)))

2 günlük telafi yapalım hemen çelınçımızda...

Bir daha ki hayatında kim olmak isterdin demişler, iyi etmişler :)))

Ben halimden memnunum, Şeboluğu seviyorum yani... Ufak tefek değişiklikler lazım sadece...


Bu çizgi filmi hatırlar mısınız? Dizisi de vardı hatta; Tatlı Cadı ♥ ♥ ♥


Hah işte ben bu Samantha'nın burnundan istiyorum ahahaaaaa :)))
Öyle para pul için falan değil, burnumu oynatacağım tüm işler hallolacak ben de bol bol keyifli anılar biriktireceğim :))
Şebo sen ne içtin demeyin bana, çocukluğumdan beri hayalim bu benim :)))
Gerçekleşmeyeceğini bilsem de isterim de isterim durumları bende....
Yeni Şebo'ya bir ekleme pardon bir azaltma da lazım tabi ki...


Mümkünse aynen şu şekilde çabucak, dakikasında, pırttt diye yağ  katmanlarından kurtulmak... Tek derdim fermuarın takılması olsun anacım, öyle çabuk yani :)))

Yağlarından arınmış ve Samantha'nın dansöz burnuyla yeni Şebo inanın harika olacak... Güvenin bana :)))

Şimdi 9. güne gelelim

"Göç etmek zorunda kalsan yaşamak için seçeceğin ülke"

Hiçbirimiz göç etmek zorunda kalmayalım, ilk önce bunu temenni ediyorum... Vatanımı seviyorum...
Zorunda kalmak kötü...
Hoş öyle bir anda emin olun kimse bizi kabul etmez :(

Bir süreliğine yaşamak diye hayal kurduğumda ilk önce özlemlerim ağır basıyor...







İşte ben bu sebeple şansımı Amerika'dan yana kullanmak istiyorum ♥

Bu şekerlikle biraz daha fazla zaman geçirip, teyzeliğin tadına varmak için :)))

Biraz beklesin Honolulululu  adaları ahahaaaa :))











Mutlu hafta sonları diliyorum hepinize ♥




#17 çelınç / 10. gün

$
0
0

"Asla unutmak istemediğin anın...."

O kadar çok var ki.....

Bir yaz günü.... Annemle kardeşim yazlıkta... Biz babamla Balıkesir'de kalmışız... Babam emekli olmuş ama meyhane açmış bir arkadaşıyla...  Takılıyor işte... Ben de çalıştığımdan gidemiyorum yazlığa...
Hava yapış yapış.... Muhtemelen Temmuz falan...
Küçücük bir balkonumuz var iki sandalye bir küçük sehpa zor sığan... Normalde kullanmıyoruz aslında...
Babam kapatmış dükkanı hafif çakır keyif... Gelirken bir de 35 lik getirmiş yanında...
Eve gelince hadi Şebnem balkona birşeyler hazırla diyor...
Biraz kavun, biraz peynir, belki karpuz falan... Bolca buz ama...
O ufacık balkona o ufacık sehpayı koyup hazırlıyorum birşeyler...
Hadi diyor kendine de al gel bir bardak....
Hemen getiriyorum hiç ikiletmeden...
Sonra sabah kızılıyla aydınlanıyor gece...
Biz anlamamışız konuşmaktan zamanın nasıl geçtiğini...
O sohbetin güzelliği.... SICACIK ♥


Yine bir yaz günü....
Annem Mersine gitmiş bizden önce... Kuzenimin düğünü var... Hazırlıklar için gitmiş...
Çok yakın bir aile dostumuzun kızının (ki kardeşimiz gibi) düğününe kalmışız biz...
Onlarla birlikte Eskişehir'e düğüne gideceğiz...
Annem sıkı sıkı tembihlemiş...
Ben yine çalışıyorum, kardeşim daha üniversite öğrencisi...
Sabah erken yola çıkacaksınız, herşeyinizi önceden hazırlayın diye...
Bizim gece 12 de aklımıza geliyor kıyafetlermizi hazırlamak...
KardeşimİN çok güzel kahverengi bir elbisesi var, onu giyecek...
Aaaaaa önünde kocaman bir leke...
Dur diyorum ben yıkarım önünü hemen geçer....
Yıkıyorum, saç kurutma makinasıyla kurutuyoruz... Sabah 5'te yola çıkacağız...
Oluyor mu sana sudan leke, kapkara....
Öyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz...
Yok olmuyor...
Ama bir yandan da gülüyoruz, sinirler bozulmuş....
Başka elbisesi var ama onu giymek istiyor bizimki...
Yok leke her çözüm denemesinde büyüyor... Tümüyle yıkamaya vakit yok...
Offff diyip giriyoruz annemlerin yatağına iki kız kardeş...
Kahkahalarla gülüyoruz... Kıkır kıkır...
Annem olsaydı diyoruz gülüyoruz...
Yumurta kapıya gelmeden ne zaman iş yapacağız diyoruz gülüyoruz....
O kahkahaların güzelliği..... SICACIK ♥


Yine bir yaz günü....
Babam kanser, Ankara'dalar annemle ve oğlumla...
Oğluma annem bakıyor çünkü...
Giderlerken yanlarında götürdüler...
Bakacak insanım yok, para da yok bakıcı tutmaya...
Teyzem annem nöbetleşe bakıyorlar...
1,5 yaşlarında Oytun...
Çalışıyorum... Her hafta sonu Ankara'ya gidiyorum hem oğlumu hem babamla annemi görmeye...
Kardeşim Amerika'dan gelmiş o günlerde...
Babam yazlığa gitmek istiyorum diyor...
Nasıl gideceğiz diye annem kara kara düşünüyor...
Ben bir hafta önceden oğlumu alıp Balıkesir'e geliyorum o hafta sonu...
Onlarda bir hafta sonra gelecekler...
Oytun'la işyerinde birlikte çalışıyoruz o hafta...
Cuma işten biraz erken çıkıp yazlığa gidiyorum...
Evi temizlemek lazım, babam gelecek ertesi gün...
Ben temizlik yaparken o ortalıkta geziniyor... Oynuyor...
Sokak kapısının o tarafa doğru arabasını sürüyor vvvuuuuuu diye...
Birden kapı çalınıyor...
Oytun çok korkuyor....
Bende hemen koridordayım... Aslında ben de irkiliyorum gece çalan kapıdan...
Anniiii diye koşup sarılıyor boynuma...
Bende ona....
Bırakmıyor boynumu...
Ben de bırakmıyorum.... Sakinleştiriyorum...
Komşu gelmiş sadece...
Ama yine bırakmıyor sarılmayı...
İşte o sarılmanın güzelliği.... SICACIK ♥




#17 çelınç / 12. gün

$
0
0

11. gün çelınçını atladım :)))
Fotoğrafını çekmeyi unuttum, perşembe pazarı gardrobumu da incelemem lazımdı ahahahaaa :))
İnşallah en kısa zamanda...

12. gün sorumuz;
"Son 10 yılda hayatında neler değişti?"

Oldukça düşündürücü bir soru aslında...


Fiziksel değişimimiz bu yönde :)
Arada 10 sene var... Heyttt be diyorum 😲😲😲
Artılar kilo ve kırışıklıklar, eksi ise artık bir safra kesem yok :))))

Bu 10 senede başka ne değişiklikler oldu hayatımda....

Teyze oldum herşeyden önce, canparelerim birken iki oldu...
Daha sabırlı ve daha sakin bir kadın oldum...
Eskiden paldır küldür herşeye atlarken şimdilerde başlangıçlarıma bir es veriyorum...
10 sene önce kendi geleceğimle ilgili kaygılarım ve planlarım varken, şimdi oğluma aktardım konuyu...
Kendimle daha çok zaman geçirir oldum bu süre zarfında,içimdeki benle daha bi kaynaştım...
Başka da yok bir değişiklik :))
Bende aynı tas, aynı hamam :)))

Mutlu bir hafta olsun ♥


#17 çelınç / 13. gün

$
0
0

10 yıl sonrasında bak ben nerede olacağım :))


Hatırladınız mı burasını ?
Hatırlamadıysanız biraz daha ipucu veriyim :)))



Bu sokaklardan birisinde olacağım....
İçerden tıngır mıngır bir müzik yayılacak...
Kahkahaların yükseldiği yere doğru devam edin....


Böyle bir kapı göreceksiniz :)))
Baykuşlu olan kapı benimdir merak etmeyin.....
Sabah kahvaltısı hazırlıyor olacağım o sırada...
Çok büyük bir masa....
Asma yapraklarının altında....
Ufak bir pansiyon işletmeye başladım...
Minicik de bir cafesi var...

Oytun'un köpekleri, kedileri sabah uykusunda hala...
Sütçü Mehmet Efendi mis gibi süt getirdi şimdi...
Annem taşmasın diye başında bekliyor :)

Bakır semaverimi ağacın altına kurdum...
Her daim taze çayım var....

Dibek kahvesi getirttim size bir de...
Kahvaltıdan sonra içeriz birlikte....
Ayazma'ya gitmeden önce....


Çalsın sazlar, oynasın kızlar :)
Mısırcı Emine geçecek şimdi.....
Ada'da GDO suz mısır yetiştiriyoruz artık :)))
Gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz...
Çok yemeyin ama...
Oytun balığa çıktı :)
Akşama balık kokutacağız sokağı...

Sohbete daldım unuttum bak...
Bir çay daha içer misin ;)


#17 çelınç / 14. ve 15. günler

$
0
0

Şubat gelmiş, hoş gelmiş ♥
Soğukların bitmesine az kaldı diye sevinesim geliyor sonra Mart düşünce aklıma vazgeçiyorum :))
2017 nin bir ayını yedik bile :))
Neyse biz gelelim çelınçımıza...

"Keşke arkadaşım olsa dediğin ünlü kim?" diye sormuşlar...

Bu bende zaman zaman değişir muhtemelen...
Ruh halim ve takıntılarım değişebiliyor mirim...
Şu sıralarda bu adama takığım ben; Ahmet Mümtaz Taylan ♥
Bu adam da nereden çıktı demeyin, çıktı işte :)))

Halini, tavrını seviyorum... Eğlenceli de....
Üstelik bir kitap kurdu...
Daha ne ister insan di mi ama...






Ahahahaaaaa :)))))
Bu adam için Hayat Şarkısı dizisini gözümü kırpmadan izliyorum ben...

Şimdi 15. gün sorusuna geçelim....

"Onbeş yaşındaki birine vereceğin nasihat ne olurdu?"

Ben bu konuyla ilgili destan yazabilirim aslında... Ama yazmayacağım merak etmeyin...

Daha çok sev.... Dostlar biriktir...
Geleceğe yatırım yapman gerekli biliyorum ama anlarının tadını çıkartmayı unutma....
Hayatta imkansız diye birşey yoktur, isteklerin için daha çok çabala...
Nasıl olsa önümde çok zaman var nasıl olsa yaparım diye düşünme hiç... Zaman dediğin çılgın bir nehir...
Resim yap, şarkı söyle, çılgınca koş, hopla, zıpla....
Daha çok aynaya bak ve kendini sev...

Bunları derdim sanırım :)


#17 çelınç / 16. ve 17. gün

$
0
0

"Kağıda bir şey çiz ve bize göster."

Ben ve bir şey çizmek pek kel alaka... Yan yana pek getirilemeyecek bir durum...
Çok iyi çöpten adam çizerim :))
Bir de iki 5 i üst üste koyar nine çizerim :)))
Ben en iyisi nineye birazcık anlam katıyım dedim :)
Tatataaaaa, işte ninem ♥




"2017'de olmasını çok istediğin bir şey."

Bir dilek hakkım varsa, en iyi şekilde kullanmak lazım :)))
Oytun'un uyanıklığı bugün öpücükle bana geçmiş ahahahaaa :) 3 dilek hakkın ne olsa diye sorulduğunda en sonuncusuna "sonsuz dilek hakkı" diye yanıt verir benim uyanık paşacığım :)))

Biraz maddi boyuta geçeceğim ve piyangodan büyük ikramiye kazanmak diyeceğim ahahaaaaa :)))
Böylelikle tatile çıkabilirim, evimi yenileyebilirim, daha bir sürü şey yapabilirim...
Evet bugün beni biraz maddesel gördüğünüz doğrudur :))))

Bugünkü postumuzla çelıncımızın da sonuna gelmiş bulunmaktayız...
Gayet keyifli bir Ocak geçirdik sayesinde :))
Yeni arkadaşlar tanıdık...
Düşündük...
Eski anılarla buluştuk...
Hemen hemen hergün bloğa yazdık, hareketlendik azıcık...
Darısı Şubat'ın başına :)))

Mutlu bir hafta sonu diliyorum ♥


Güüünnaaayyydddııınnnnnn ♥ ♥ ♥

$
0
0

Benimki bugün pek süklüm püklüm hazırlandı okula...
Her an okula gitmesen de olur lafını bekledi gibi...
Bizden böyle bir söylem gelmeyince doğal olarak ben gitmesem okula diye hayli bir söylendi...
Güzellikler kurtaramıyorsa bazen durumu hafif bir fırça darbesi gerek her zaman :)))
O zaman denssssss ahahahaaa :)))

Hafta sonu 7 film izleyerek rekor kırdım....
Bu hafta yatıp kalkıp onları anlatacağım artık :)))
Bir süre ayarlarımla oynamayın, feci kaptırdım kendimi ahahaaaa :)))

Ana - oğul böyle dengesizken gelin ben size Ocak insta seçmelerini yazıyım :)))



Enfes bir kış çayı var bugünkü menümüzde; 
1 adet iri boy greyfurt
2 adet mandalina
1 adet limon
1 adet çubuk tarçın
5 - 6 adet karanfil
2 çorba kaşığı toz şeker

İki ölçü hazırladım ben... 
Kısık ateşte bir taşım kaynatılıp sıcak sıcak servis yapılacak... 
Bu aralar mutfak kuşu oldum iyice...

Not: Şekeri tamamen çıkartın, yerine içerken hafif bal ekleyin. 
İçecekleri çok tatlı sevmediğimden ideali bu oldu, aklınızda olsun...




1940 / Rebecca
Oscar listesine devam ✌✌✌✌

Oytun'da merak saldı benimle
Bu sene listeyi tamamlayacağım, ümit ediyorum 





Yine Mine Söğüt ...
Sene 79 a götürdü... 
Kardeşlerin bile ayrıştığı yıllar... 
Kan kokulu yıllar... 
Simsiyah bir masal... 
Belki de kıpkırmızı... 
Şahbaz garip bir anlatıcı ama... 

Şahbazın Harikulade Yılı 1979
Yine can acıtan bir hikaye
Biraz ağır gidiyor
Farklı bir almanak....




Su böreği değil kandırıkçı su böreği ahahaaaa 😂😂😂 
Tam benim gibi tembellere göre 👌👌👌

Hazırlaması on dakika
Yemesi de on dakika
Bir gün beklettiğimi hesaba katmazsam tabi 





Okullar tatil ama bizim paşa etüde devam ediyor bu hafta... 
Çok oflayıp puflamıştı ilk duyduğunda ama şimdi etkinliklerde çok eğleniyor... 

Çöp adam yapmış
Elinde balta olmasaydı iyiydi
Savaşçılara takığız....


Sabah okula giderken uyuyan anneannesinin avucuna öpücük notu koyan çocuğun duygusallığı adlı çalışmamız ❤❤❤

Duygusal balık
Ay ben bu çocuğu öper koklarım
Bunu buraya koyduğumu görünce hafif bir kriz yaşayacağımız doğrudur
Anıları kaydetmek lazım
Bu da benim savunmam hakim bey





Öyle beleşe mantı yok haydi senin de elin değsin dedik, 
sonuç 👍👍

Analı kızlı oğullu
Biz şahane bir ekibiz
Tamam arada su kaynattık
Anneanne oklavası adamı kendine getirir
Mum gibi olduk heheee :))
Mantıya bekleriz 😘😘😘




Baktı koca bir kardan adam yapmışlar, ben daha güzelini yaparım dedi 😃😃😃
Bu çocuğun özgüvenine hayranım 👏👏👏

Şapkalı kardan adam bizimki
Papyon da taktı üstelik
İş adamı kardan adam 
Oldu mu oldu
Bende balkondan alkış yaptım




 Kar yağar da biz sucuk-şarap yapmaya gelmez miyiz 😃😃😃


Popomuz donmuş olabilir
Ayaklarım da hissetmiyor hatta
Ama olsun 
Keyifliyiz 
Eve kalıp şeklinde ulaşacağım :)






Oscar adaylarına başlıyoruz, hazır mısınız #1

$
0
0

Bu sene bu Oscar izlemelerinin farklı bir özelliği var benim için...
Oytun'da ara ara bana katılıyor ve şimdilik oldukça meraklı...
Bakalım bu merakı devam edecek mi ilerleyen senelerde...
Hep birlikte göreceğiz...

2 günde 7 film izleyerek kendi alanımda rekor kırmış bulunmaktayım :)))
Sabah, öğle, akşam drajesi gibi tükettim filmleri ahahaaaa :)
Seyretmesi 2 gün yazması bakalım ne kadar sürecek...
Bir süreliğine film içerikli bir bloğa dönüşüyorum haberiniz ola ;)



HIDDEN FIGURES / GİZLİ SAYILAR (2016)

En iyi film, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi uyarlama  senaryo dallarında toplamda 3 adaylığı söz konusu...

Bu filmlerin henüz çok fazla izlenmediğini dikkate alarak elimden geldiğince genel konusunu ve bende yarattığı hisleri yazmaya çalışacağım. İzleyeceklerin keyfini kaçırmak istemem çünkü...

Gerçek bir hayat öyküsünden yola çıkılarak hazırlanmış bir film ve dolayısıyla benim en sevdiğim türlerden...
Böyle hikayeleri çok seviyorum ve daha çok sindirebiliyorum... Ki  bu filmin kahramanları 3 tane birbirinden zeki kadın... Tam sevilesi ♥
Katherine G. Johnson (Taraji P. Henson), Dorothy Vaughan (Octavia Spencer) ve Mary Jackson (Janelle Monae) gelmiş geçmiş en büyük NASA operasyonlarına hırsları, çalışkanlıkları ve zekalarıyla büyük bir imza atmışlardır. Hikayemiz bundan ibaret desem de bu kadar basit değil tabiki...
Kadın, üstelik siyah... 60'ların Amerikasında... Düşünün gerisini artık...

Gelelim filmde sevdiklerime;

Kevin Costner var ahahahaaa :)) Gayet dozunda oyunculuğu ve karizmasıyla üstelik...
Filmi izlemeye başladığımda bilmiyordum, görünce mutlu maymuna döndüm :) Irkçılık karşıtı güzel repliklere de oyunculuğuyla güzel imza atmış üstelik ;) Nasa'da hepsi aynı renk işiyorlarmış efem :)))

Ana karakterimiz Katherine'nin zekasına, ailesiyle uyumuna ve de çocuklarına hasta oldum ♥ İzlediğinizde ne anlatmaya çalıştığımı anlayacaksınız....

Onlar ırkçılığı anlatmışlar, biz yaptığımız ayrımcılıklara yontalım isterim aslında filmde verilen mesajları.... Bu da filmden çıkarttığım en güzel mesajdır... Böyle hatırlana...

Filmdeki üç kadının dostluğu çok sevilesi... Farklı karakterlerin uyumu... Azimleri en ortak yönleri... Rengarenk kadınlar :) Renkli kişilikleri filme ayrı bir hava katmış.... Birbirleriyle olan ilişkileri gülümseme sebebim oldu film boyunca...

Octavia Spencer yardımcı kadın rolüyle aday bu filmde... Bu kadının oyunculuğunu seviyorum ama sanki bu filmde eksik kalan bir imza var gibiydi... O imzayı filmin sonuna kadar bekledim... Diğer karakterlerin tamamını izlemediğimden dolayı henüz kazanır mı yorumu yapamayacağım ama güçlü bir çıkış bekledim karakterden.... Bendeki hissiyatı budur....
Sadece karaktere bağlamıyım aslında bu çıkışı, filmde de bekledim... Konu aslında duyguların yükselmesi için çok uygundu... Birazcık daha enerji gerektiriyordu belki de.... Alkış kıyamet gidebilirdim, istedim, ama yapamadım...

Sonuç olarak ben bu filmi kadınların gücü adına ÇOOOKKK SEEEEVVVDDDDDİİİMMMM.... Çıkartılacak dersler var ve mutlaka izleyin diyorum...




ELLE / O KADIN (2016)

Sadece 1 adaylığı mevcut, en iyi kadın oyuncu dalında; Isabelle Huppert...

Filmi vizyona girdiği tarihte de izlemek istemiştim ama her zamanki gibi burada  gösterime girmedi. Kısmet bu haftayaymış...

Sıra dışı ve güçlü bir kadın olarak çıkıyor karşımıza Michele (Isabelle Huppert)... Film; evde cinsel saldırıya uğramasıyla başlıyor, sonra da ince ince işliyor olayları...  Olayları işleyiş şekli o kadar hoşuma gitti ki kim bu yönetmen dedim hatta...
Ve karşıma çok da fazla şaşırmadığım bir sonuç çıktı, Paul Verhoeven; Temel İçgüdü 'nün de yönetmeni... Kadının sıra dışı olmasına şaşmamak gerek :)

İşin gerçek tarafını söylemek gerekirse saldırının ardından kadının tepkilerini ilk önce yadırgadım, hatta ufak ufak söylendiğim de oldu... Fakat aile ilişkilerine ve özellikle babasına olan nefreti irdelenmeye başladığında çok da haksız olmadığını fark ettim... Gösterdiği dirayete ve güce hayran bırakmayı başardı Michele...

Isabelle Huppert karakterin duygularını yansıtmakta oldukça başarılıydı filmde.... Film katman katman açılırken o da açılarak duygularını aktarıyor izleyiciye... Performansı şahane... Mimikler, bakışlar... Hayran kalmamak elde değil...

Filmde en sevdiğim şey bir kadının özgüven patlamasını izlemekti.

Sıra dışı karakterlerle, sıra dışı ilişkilerin gerilimle buluşması güzel bir seyir yaratmış anlayacağınız.... İntikam duygusu da coşturmuş...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVDDİMMMMM, ve hala izlemediyseniz izleyin diyorum...

Şu oscar adaylarını bitirdikten sonra ben bir süre Isabelle Huppert filmlerini izlemeye başlayacağım galiba :))

Durum Notu: Dün yazmaya başladığım bu postu, iş güç derken ancak bu saate kadar, bu kadar ilerletebildim :) Bir kaç film daha yazarım diye düşünüyordum ama mümkün olamadı...
Kısmet bu kadarmış ♥ İlerleyen saatlerde bir post daha çıkartabilirim inşallah :))









Oscar adaylarına başlıyoruz, hazır mısınız #2

$
0
0

Hafta sonunu sürekli tatil modunda film izlersen hafta içinde de eteklerin alev almış gibi dolanırsın...
Hani derler ya yediğin hurmalar, tırmalar diye ahahaaa :))
İşte o haldeyim...

Koştur koştur eve git, bir gram yemek yok evde...
Dün gece yarısına kadar bir kaç çeşit yemek yaptım da, hafta sonuna kadar ilavelerle kotarırım işi :)
Şükür ♥

Oytun Efendi ile hala kavga kıyamet gidiyoruz okul konusunda...
Burnunu sil dedim diye küstü bana adam...
Neymiş efendim ben onu çok zorluyormuşum...
İyiliğini mi istiyormuşum bakalım.... Babaabbaaaa laflara gel laflara...
Şimdi küstüm oynamıyorum diyorum ahahaaaa :)))
Yumuşak karnından vurdum onu :)
Biraz melensin sıpa....

Neyse ben yine filmlere başlayayım..
Yoksa laf uzar gider...




HACKSAW RIDGE / SAVAŞ VADİSİ (2016)

6 adaylığı var; en iyi film, yönetmen, erkek oyuncu, kurgu, ses kurgusu ve ses miksajı dallarında.

Gerçek yaşamdan alıntı yapılarak çekilen bu film ne kadar savaş filmi olarak gözükse de savaş karşıtı bir pasifistin kendi inançları uğruna verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Genç bir delikanlı görüyoruz filmde; Desmond T. Doss (Andrew Garfield).
Filmin ilk yarısında aile ilişkilerini, aşık oluşunu ve inançları doğrultusunda savaşa katılabilmek için verdiği mücadeleyi izliyoruz.
Güzel bir gülüşü var aslında, yapmaya çalıştığı şeyi komik buluyorum ilk önce ve o güzel gülüş nedense ukalaca geliyor bana... Sonra kendini, inancını anlattıkça o gülüşün de bende masumlaştığını fark ediyorum.

Bir insanı anlayabilmek nasıl da değiştiriyor bizdeki izlenimini...
Savaşa gidecek ama silaha hiç dokunmayacak diye içten içe garipleştirirken kendimde konuyu, dinledikçe anlamlı bir hal almaya başladı...

Filmin ikinci yarısında da savaşı izliyoruz zaten...

Görüntüler oldukça gerçekçi, sinemada izlesem herhalde kafamı sağa sola çekerdim... Savaş varsa dolayısıyla kan da var... Sırf bu sebepten savaş filmlerini sevmemem ve uzak durmam zaten...

Filmde gereksiz uzayan hiçbir şey yok aslında... Her şey yerli yerinde gibi... Tamam gerçek hayattan alıntı ve gerçekten bir zafer kazanmışlar ama onu öyle bir yansıtmışlar ki filmin sonunda, Amerika mucizeleri seviyor dedim içimden :) İtiraf ediyorum...

Filmin sonunda filmdeki karakterlerin gerçek sahiplerine yer vermişler ki konuşmalarını sevdim. Filme güç katmış...

İyi bir film olmasına rağmen Mel Gibson'un yönetmen koltuğunda bu ödülü kucaklaması biraz zor gibi sanki.... Andrew Garfield'te filmin ikinci yarısında bebek surat haline rağmen savaş sahnelerinde gösterdiği performansı iyi olmasına rağmen şans yakalaması mucize olur hissindeyim ama bakalım...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVDDDİİİMMMM, savaş filmlerini seviyorsanız zaten kaçırmayın derim... Savaş sevmem ama ilginç bir hikaye diyenlere de bir şans verin diyebilirim...




NOCTURNAL ANIMALS / GECE HAYVANLARI (2016)

Filmin tek adaylığı mevcut; en iyi yardımcı erkek oyuncu kategorisiyle Michael Shannon...

Film psiko-gerilim tarzında diyebiliriz....

Zaman içinde zamanlar var... Geçmiş, şimdi ve bir senaryosal zaman... 

İlk önce başlangıcından başlayayım yorumlamaya... O dans eden çıplak kadınların filmin başında ne işleri vardı, ismine uygun bir gönderme miydi hiç anlamadım... Hoş bir ara senaryosal zamanda yere ait bir görüntü olsa da kel alaka yine de :)

Susan (Amy Adams) ilişkisinde mutsuz bir kadın olarak çıkıyor karşımıza.... Eski eşi Edward (Jake Gyllenhaal) 'dan aldığı bir senaryoyla kendi sorgulaması da başlıyor. Senaryo evli bir çiftin genç kızlarıyla birlikte yapmış olduğu yolculuk esnasında 3 psikopat adam tarafından uğradıkları saldırıyı anlatıyor. Susan senaryoyu okurken konuyu eski evliliği ile ilgili içselleştiriyor ve geçmişini, yaptıklarını sorguluyor... Edward'ta bunu istiyor olsa gerek...

Gerilimi azalmayan bir film bu kesin... Kadının buhranını, pişmanlığını daha çok izlemek isterdim aslında.... Geçmiş bağlantıları güzel kurulmuş ama şimdiye ait zamanla sonuç ilişkileri daraltılmış gibi geldi bana... Sonuca odaklanmışım demek ki ben filmi izlerken..

Şerif  Bobby rolüyle izlediğimiz Michael Shannon'un senaryosal zamanı iyi kotardığı kesin... İyi bir imza derdinde ki, bu kısmı sebep-sonuç ilişkisiyle iyi kotarılmış.... 

Sonunu bana bırakan filmlerde bir geriliyorum ben, iyi mi kötü mü kararsızlığında kalıyorum... Bu filmde de al dediler sen çıkart sonucu... Ne oldu, nereye bağlandı düşün bakalım... Kaldım öylece bir süre anlayacağınız... Zaten filmi gece izlemem hataydı :) 

İntikamın en kötüsü yalnız, psikolojik intikam... Bu filmden sonra buna karar verdim :))) 

Sonuç olarak ben bu filmi AZZZZ  SEEVVVDDDİİİİMM, izleyip izlememe kararını size bırakıyorum efenim....


Bugünlük bu kadar olsun...
Kendinize iyi bakın ♥







Oscar adaylarına başlıyoruz, hazır mısınız #3

$
0
0

Filmleri yazarken aklıma geldi de, iyi ben bu filmleri çorbaya döndürmemişim...
Peşpeşe izlemenin garipliğine kapılmamışım...
Arada verdiğim molaları iyi değerlendirmişim demek ki, güzel resetlemişim kendimi....
Her an çorba yapılabilir boyutta farklı türlerden filmler çünkü...
Kendime yıldız verdim bu konuda :)))

Fazla gevezelik yok tamam, geçiyorum filmlere...



HELL OR HIGH WATER (2016)

4 adaylığı mevcut filmimizin; en iyi film, en iyi yardımcı oyuncu, özgün senaryo ve kurgu dallarında...

Vizyona dahi ne zaman gireceği belli olmayan bir film.... Bu saatten sonra girmeyebilir bile... Film kötü olduğundan değil, muhtemelen dağıtım ayağındaki sorun nedeniyle... Benimki sadece tahmin tabiki...

İki kardeş Toby (Chris Pine) ve Tanner (Ben Foster) günümüze uyumlu bir Western tadında çıkıyorlar karşımıza.... Issız ve çorak topraklar... Çiftlik evlerinin ipotek borcu var, bildiğiniz banka oyunu... Ufak tefek bankaları soyarak ipotek borçlarını ödemeye çalışıyorlar...
Peşlerinde de yaşlı kurt şerif  Marcus (Jeff Bridges) ve arkadaşı... Ki bu rolüyle Jeff Bridges en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında aday...

Kardeşlerden Tanner şirin kötü adam, Toby de yakışıklı masum ama akıllı kardeş... Bazen imkansızlıklar ve arayışlar insanları farklı şeylere sürükleyebiliyor işte...

Şerif Marcus'un doğallığını sevdim ama insanların yaşam tarzlarıyla ilgili olan esprilerini aşırı gıcık buldum. Kızılderili kökenli yardımcısı Alberto iyi dayandı bu huysuz ihtiyara...

Jeff Bridges sanki kendisini oynuyor gibiydi, o kadar doğal... Bu adamın doğallığıyla karaktere bürünme halini seviyorum...

Kahverengi tonlarının çorak görüntülerini sevdim, ayrıca müziklerine de bayıldım... Hoştu...

İyi bir kurgu, sıkmadı....

Filmin sonundaki ince ayarlara ayrıca daha bir bayıldım Şerif ve Toby arasındaki...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDDİİİİİMMMM, tarzınıza uyuyorsa izleyin efenim ;)

Bu filmden çıkarttığımız sonuç, kardeş candır :)))) Eklemeden edemedim ♥



ARRIVAL/ GELİŞ (2016)

8 adaylığı mevcut; en iyi film, en iyi yönetmen, uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, ses kurgusu ve ses miksajı dallarında.

Bu filmimizde de Amy Adams var dil bilimci Louise karakteriyle. Bu seneki oscar listesinde ikinci oynadığı film ama iki filmle de kadın oyuncu listesine girmeyi başaramamış... Özellikle bu filmde performans açısından iyiydi aslında...

Bilim kurgu çok izlemem, o yüzden kıyaslama gibi bir şey beklemeyin benden. Söyleyenlerin yalancısıyım ama senenin en iyi bilim kurgusu diyorlar... Diyorlar işte :)

Yazının bu bölümünden sonra biraz spoiler verebilirim, şaşabilirim.... Bu filmde hissettiklerimi ancak böyle aktarabileceğim çünkü size.... Aman dikkat !!!

Dünyanın çeşitli lokasyonlarına uzay aracı olduğu algılanan devasa boyutta cisimler konumlanıyor...
Amerika'da konumlanan uzaylılarla iletişim için dil bilimci Louise ile birlikte bir grup akademisyene ihtiyaç duyuluyor....

Karşımda eli kolu bacağı olan, belki tek gözlü ne biliyim insana benzer bir canlı bekliyorum ama deniz ötesi bir varlık, ahtapotumsu bir şeyler çıkıyor. Yadırgadım tabi... Oytun benden uzman olsa gerek ki bu konuda oldukça iyi diye bir yorum yaptı :)

Bu canlılar ile iletişim kurmaya çalışırken dillerini öğrenmeye çalışıyorlar... Burası ilginçti benim için... Yap boz gibi uğraşmaları çok hoşuma gitti...

40 tane güvenlik önleminden geçip, sterilizasyon yapılıp koca koca kıyafetlerin içine giren, sonra da rahat hareket edemeyen Louise kıyafetlerinden arınıyor ve hiçbir şey de olmuyor...  Kendisine destek veren Ian (Jeremy Renner) ' da kıyafetlerinden arınıyor burası da tamam... Testler vs herhangi bir kimyasal yok, nefes alabiliyorlar, tehlike yok.... Sonraki her görüşmede bu iki kişi normal kıyafetiyle gidiyor da diğer ekip hala o kalın kalın kıyafetlerinin içinde kalıyor.. Takıldım oraya... Bir yandan da hala tehlike algısı oluşturmak istemelerinden dolayı belki de... Bilemedim... Neyse :/

Diğer ülkelerdeki yönetimler, öncelikli de Çin uzaylılara savaş açmaya niyetleniyorlar ama Amerika uzlaşmacı tutumda.... Uzlaşmak istiyorlar... Şaşırmadınız dimi :) Alttan alttan mesajı bindirmişler :))

Zaman kavramı geliyor sonra ve Louise geleceği görüyor... Bu bir doğa üstü güç müdür, uzaylıların sağladığı bir ayrıcalık mıdır tabi ki ben anlamıyorum... Anlayana sordum, onun da teorileri var tabi ama onlarla kafanızı karıştırmayayım...
Ne olduğunu anlamadığım bu güç işe de yarıyor....

Koskocaman bir ekibe gerek yokmuş aslında, Louise bu işin altından tek başına kalkarmış... Ama film bu ya azıcık ikili ilişki de yaratmak lazım....

Siz benim böyle anlattığıma bakmayın, film oldukça sürükleyici... Bilim kurgudan beklenen çok aksiyon yok sadece... Gayet sakin ama ne anlatmak istediğini bir şekilde anlatıyor... Puzzle yapıyorsanız bilirsiniz, hah işte bu film o duyguyu yaratıyor insanda....

Sonu şaşırtıcı, en azından benim gibi yanlış anlayanlar için...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVDİİİİMMMMM efenim... Bilim kurgu severler de iyi diyorlar, hatırlatmadan edemedim ;)









Oscar adaylarına başlıyoruz, hazır mısınız #4

$
0
0

Bu hafta izlediklerimi ancak şimdi yazıp bitirebildim. İzlenecek 6 filmim daha kaldı listeden.
Onları da bu hafta izleyip bitiririm diye düşünüyorum.
Bu sene daha hızlı ilerledim.
Geçen sene son günlere kalmıştı bazı filmler....

Çok azimli gördüm kendimi :)))

Mutlu bir Pazar diliyorum herkese ♥




CAPTAIN FANTASTIC / KAPTAN FANTASTİK (2016)

Tek adaylığı mevcut; Viggo Mortensen ile en iyi erkek oyuncu dalında...

Bu filmi birçok kez görmüş ve hiç de izlemeyi düşünmemiştim. Ne zaman ki Esra'nın yorumunu okudum, Şebo bu filmi izle dedim ve listeye aldım. Zamanı geldiğinde izlenecekti. Sonradan bir de ne göreyim oscar adaylarında yerini almış... Afişinin gözüme gözüme girmesi erken izlemem gerektiğindenmiş demek ki :)

Nedense bu film bende ön yargılı olarak absürt komedi gibi gelmişti, neden bilmiyorum. Konusunu okumaya da hiç yeltenmemiştim. Esra ile birlikte farklı bir konu olduğunu fark edince konunun hatırına izlemek istemiştim. Daha erken izlemeliymişim ama....

Pasifik ormanlarında 6 çocuğu ile birlikte yaşayan bir babanın hikayesi... Kapitalist düzenden uzak, hafif hippi, hafif vahşi, kendine has kurallarıyla, geleneksellikten uzak bir yaşam tarzıyla... Aslında bu baba Ben (Viggo Mortensen) ile eşi Leslie'nin kendi doğrularıyla seçtikleri bir yaşam tarzı... Fakat Leslie'nin ölümünden sonra olaylar biraz karışıyor, dengeler değişiyor... Konuyu böyle özetleyebilirim...

Bundan sonrası spoiler içerebilir, lütfen dikkat...

Filmi izlerken ne hissettiğimi anlatabilmem için bazı olayları da aktarmam gerekiyor.

İlk önce girişten başlamak istiyorum. Bir av sahnesi... En büyük erkek çocuk Bo'nun erkek olmasını kendilerince kutsamaları çok kanlıydı... Madem yapacaklar yumuşatabilirlerdi bunu.... Benim için tamamen gereksiz bir sahneydi... Hemen akabinde toparlanmış allahtan...

6 tane pırıl pırıl çocuk, hepsi birbirinden farklı özellikte... Çok samimi ve oyunculuklarıyla çok doğallardı... Hele iki tane minik beni benden aldı :))))

Baba Ben çocukları bedenen eğittiği gibi, kültürel anlamda da geliştirmeye çalışıyor. Yanan ateşin başında kitap okudukları bir sahne vardı ki hayran hayran izledim... Okudukları kitaplar, hedefleri, yaptıkları müzik, birbirleriyle uyumları...  Evde yapmaya çalıştığım ama ne yazık ki ama, offff cümlelerini duyarak bezdiğim okuma saatlerinin verdiği özlem de bu hayranlık sebebinin kaynağı olabilir :)))

Hepimiz dönem dönem sakin bir kasabaya yerleşmek istiyoruz. Domateslerimizi ellerimizle toplamak, sakinlik içerisinde ayaklarımızı uzatıp kitabımızı okumak, trafikten uzak sakin sakin dolaşabilmek, çocuklarımızı bize dayatılan eğitim sisteminden kaçırmak... Film biraz da konuyu buradan ele alsa da ormanın ortasında tüm sosyal hayattan uzak anlatmaya çalışması "film bu ya" dedirtiyor insana sık sık...
Bunu da film kendince kanıtlıyor bir anlamda... Annesinin cenazesi için şehir hayatına indiklerinde bugüne kadar hayatı sadece kitaplardan öğrenmiş olan çocukların şaşalamaları, bocalamaları yaşadıkları ütopikliğin bir göstergesi aslında...

Mesela Bo ilk kez bir kızı öptüğünde (ki bu kızın zoruyla oluyor)yaşadığı hisleri komik ifade tarzı gülümsetse de düşündürüyor... İki bıcırığın kilolu insanlara hayretle bakışları, şaşırmaları var... Daha da sayabilirim aslında....

Bunun dışında baba Ben rolüyle izlediğimiz Viggo Mortensen'in bu filmde oyunculuğunu çok sevdim... Anne öldükten sonra çocukları ile yaşadığı karmaşayı, duygu geçişlerini o kadar güzel yansıtmış ki... Bocalamasını, yol aramasını, çaresizliğini onunla birlikte an be an hissettim.... Sevginin çokluğu bazen karşımızdaki için doğru kararlar aldığımız ve alacağımız anlamına gelmiyor...

Bir sahne var, çocuklar cinsellikle ilgili soru soruyorlar... Oradaki yaklaşım tarzını çok sevdim... Daha, daha, daha diye büyük bir açlıkla soru soran çocuğa bıkmadan, usanmadan, tepki vermeden, doğallıkla aktarması takdire şayandı... Ki bu sahnede Oytun'un kulaklarını dikip pür dikkat dinlemesi, benimkinin de bu açıklamalara ihtiyacı olduğunu gösteriyordu ahahaaaaa :))))

Kurgu açısından bazı kopukluklar olsa da filmin geneline baktığım zaman bundan çok da rahatsız olmadım.

Özellikle izlediğim gün zannedersem aşırı anaç algılarım ve ağlama potansiyelimin yüksek olması sebebiyetiyle deliler gibi ağladım da diyebilirim :))) Bu filmin neresine ağladın demeyin sakın bana...

Aşırı ütopikliğinin sebeplerini daha net algılmak isterdim aslında...

Herşeye rağmen ben bu filmi ÇOOOKKKK SEEEVVDDDİİİİİMMMM, ve mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Bu arada ufak bir not da iliştireyim hemen, ben bu filmi Oytun ile izledim. Bazı sahneler de oldukça fazla küfür vardı. Biz bir şekilde bu konuyu es geçtik ama hassasiyetiniz varsa bu konuda dikkat etmenizi öneririm. Şunu da belirtmek isterim ki Oytun bu filmi çok sevdi ve film hakkında konuşmak ihtiyacını hissetti... Bu filmin bizim için böyle bir özelliği de oldu :) Oturduk karşılıklı filmi konuştuk ♥



MOONLIGHT / AY IŞIĞI (2016)

Bu sene oscarlarında 8 adaylığı mevcut; en iyi film, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi yönetmen, uyarlama senaryo, kurgu, görüntü yönetimi ve özgün müzik dallarında.

Filmde zenci bir çocuğun 3 evresi anlatılıyor. Çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik... Aralarında esler verilerek dönemsel geçiş sağlanmış.

Annesiyle (Naomie Harris) birlikte yaşayan sessiz, sakin, oldukça da bastırılmış bir karakter Chiron. Okul döneminde yaşıtlarından gördüğü baskıyla beraber annesinin de kötü yaşam tarzı birleşince zor dönemlerden geçiyor. Tesadüfi karşılaştığı Juan (Mahershala Ali) 'ın kendisine gösterdiği sıcaklık aralarında güzel yakınlaşmalara sebep oluyor.

Ergenlik döneminde cinsel kimlik arayışını da kısmi olarak görüyoruz Chiron'un. İma edilip geçiliyor sadece... Filmin sonlarına doğru tercihleri ile ilgili seçimlerini görüyoruz ki bu konu çok daha etkin bir şekilde işlenebilirdi diye düşünüyorum. Biraz daha cesaretli bir anlatım bekledim.

Juan aslında uyuşturucu satıcısı fakat diğer yanda insani ilişkileri pozitif ve doğru imgesi kullanılmış. Kötünün içindeki iyiyi göstermeye çalışmışlar bir anlamda. Karakteri yorumlaması hoşuma gitti Mahershala Ali'nin. Ki bu da en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında adaylık getirmiş kendisine.

Filmde en sevdiğim şey üç evrede de çocuğu üç ayrı oyuncunun bir bütünlükle taşımasıydı. Çocuğun yol aldığı değişimi, yaşadığı travmalarla yoğurarak bir sonraki kimlik geçişini çok iyi aktarmışlar.

Çok hızlı ilerleyen bir film olmamasına rağmen, evrelerdeki uzunluk tam yerindeydi. Sıkılmanıza müsaade etmeden yeni evreye aktarıp dikkati yeniden toplamayı başarmışlar....

İlk evre kesinlikle en sevdiğim oldu. Acitasyon yapmadan çocuğun duygularını çok iyi aktarmışlar.

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDDDİİİİMMM, psikolojik filmlerden hoşlanıyorsanız izlemenizi tavsiye ederim.



Oscar adaylarına başlıyoruz, hazır mısınız #5

$
0
0

Bugün size keyifli iki film anlatacağım.
İkisinin de ana konusu sevgi :)
Tam da gününe denk geldi....
Sevmenin günü de yok şekli de aslında....
Sevme ve sevilme halleriniz çok olsun diyorum ben o yüzden size ♥





LOVİNG (2016)

Tek adaylığı mevcut bu sene oscarlarında; Ruth Negga ile en iyi kadın oyuncu dalında.

Farklı tenlerin filmi bu filmimiz de... Loving çiftinin aşkı ve evliliğini konu alıyor;  Richard Loving (Joel Edgerton) ve Mildred Loving (Ruth Negga) 'in... Gerçek hayat öykülerinden alıntılarla çıkıyorlar karşımıza...

Birbirine aşık olan iki farklı tendeki çift Washington'a gider ve pürüzsüz bir şekilde evlenir ancak oturdukları Virginia eyaleti kanunlarına göre evlilikleri geçerli olmamakla birlikte bir de suç işledikleri düşünülmektedir. Karı-koca hapse atılırlar. Serbestlik elde etmek için çok da fazla seçenekleri yoktur aslında. Ya boşanacaklardır ya da eyaleti terk edecek ve 25 yıl boyunca birlikte bu eyalete girmeyeceklerdir. Giderler yeni bir yaşama doğru ama hukuk mücadelelerini de bırakmazlar. Filmimizin konusu böyle....

Bu sene Amerika farklı tenlerdeki insanların uğradıkları haksızlıklara dair bir ses verme çabasına girişmişler ve geçen senelerde yapılan eleştirilere kulak asmışlar anlaşılan. Aday seçtikleri filmlerde bunu görüyoruz. Ödül dağıtırken aynı resmi sergilemeye devam edebilirler mi emin değilim ama...
Neyse konumuz bu değil, biz filmimize geçelim....

Irkçılık dedik, hukuk savaşı dedik, hapis dedik... Fakat tüm bunlara rağmen gayet sakin bir film var karşımızda... Yüksek seslerin barınmadığı, karşılarına çıkan olaylarla ve insanlarla duruşlarını, tavırlarını bozmadan başa çıkmaya çalışan bir çift...

Bir kere oyuncular Richard ve Mildred'a tamamen kanalize olmuşlar, sanki film izlemiyorum da gerçek hayatlarını izliyor gibiydim. Oldukça doğal bir seyirdi. Nitekim bu hissiyatımın doğruluğunu bir dergi röportajı sırasında çekilen fotoğrafla, filmin sonunda gerçek hallerini aynı pozla yansıttıklarında birbirlerine olan benzerliklerinin gülüşlerine ve duruşlarına kadar aynı olmasıyla anladım...

Yaşadıkları baskılar ve haksızlıklar karşısında aşklarının sükunetleriyle başetmeleri çok etkileyiciydi... Öyle mesaj derdine falan da girmemişler üstelik... Düşünsenize mahkeme, ardından temyiz, ardından ulusal mahkemeye başvurmaları sırasında dahi ortalıkta beyanat verme derdine girmeden, ağlamadan, bağırmadan, provoke etmeden sessiz ve sakin biz birlikteyiz, seviyoruz halli sakinliklerine devam ettiler... Zor ama güzel bir aşkın temsilcileri...

İlk başlarda Richard'a ısınamadım, o durgunluğunun iş bilmezlik mi ahmaklık mı olduğunu anlayamadan. Sonradan baktım ki çaresizlik boynunu bükmüş adamın... Kendini ifade etmek yerine aşkını yaşamaktaki kararlılığıymış o suskunluğu....

Mildred karakteriyle Ruth Negga oyunculuk performansı olarak şahaneydi... O koca koca gözleriyle anlattı her duygusunu... Dişi kuşluğunu sonuna kadar bırakmadı.... Ne ailesinden vazgeçti, ne umudundan ne de aşkından....

Bu arada hemen afişe de bir gönderme yapıyım. Çünkü filmi ilk gördüğümde afişin güzelliğine vurulmuştum. Evet afiş tam da filmin duygusunu yansıtmış, 10 üzerinden yıldızlı pekiyi yani :)

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVVDDDDİİİİİMMMMMM, sakin sakin güçlü bir aşk hikayesi izlemek isteyenlere kesinlikle tavsiyemdir. Mutlaka izleyiniz efenim...



LION (2016)

6 dalda adaylığı mevcut; en iyi film, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, uyarlama senaryo, görüntü yönetimi ve özgün müzik.

Yine gerçek bir yaşam öyküsünden bir aktarımı izliyoruz bu filmimizde de.
Hindistan'da annesi ve abisi ile yaşayan Saroo, abisiyle çalışmaya çıktığı bir gün trende uyuya kalır ve kaybolur. Ne nerede olduğunu bilmektedir, ne de yaşadığı yeri. Avustralyalı bir çift Saroo'yu evlat ediniyor ve Saroo'nun bir anlamda hayatı kurtuluyor. Filmi kısaca özetleyecek olursam konusu böyle.

Evlat edinen çift olarak karşımıza Nicole Kidman ve David Wanham çıkıyor. Nicole Kidman anne rolüyle çok başarılı. Kendi hayatında da evlatlık edindiği için belki de hislerini ekrana çok iyi yansıtmış.

Saroo'nun küçüklük haline Sunny Pawar hayat vermiş. Çocuğun çakmak çakmak gözlerine hayran kaldım. Hele abisi Guddu'ya seslenişi kulaklarımdan uzun bir süre gitmedi... Çocuk masumiyetiyle yaşadığı büyük travma gözlerine yansımış çocuğun. Bağrıma basasım geldi film boyunca. Hele ailesi ile yaşadığı sevgi bağı....

Koskocaman bir şehirde küçücük boyuyla kaybolmuş bir çocuk... Hatta binlercesi... Düşüncesi bile çok üzücü olmasına rağmen bunun gerçek olduğunu bilmek oldukça can acıtıcıydı...

Annenin adı ne dediklerinde "anne" demesi sırasında ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilemedim. karmakarışık etti beni...

Saroo şanslıydı ve evlat edinilmişti ama ya diğerleri :(

Saroo'nun evlat edinilmesiyle birlikte sosyo-kültürel farklılıklar da gözümüze gözümüze giriyor filmde. Sıcacık bir yuvaya sahip oluyor Saroo... Sevgi ve kendisine verilen imkanlarla başarılı bir genç oluyor. Bu haline de Dev Patel hayat vermiş Saroo'nun.

Sue ve John çiftinin kendi çocuklarını dünyaya getirebilme imkanları varken kahverengi derili iki çocuğa hayat vermeleri gerçekten umut vericiydi. Üstelik diğer evlat edindikleri çocuk muhtemelen yaşadığı travmalardan ötürü davranış bozukluğu olan bir çocuktu ve aile bunu bilerek çocuğun sorumluluğunu üstlenmişlerdi. Hayranlıkla izledim onları...

Her nasıl yaşanırsa yaşansın bir şekilde insan köklerine ulaşmak istiyor galiba... Geçmişten yaşadığı kesitler aklına geldikçe Saroo'da ailesini bulma isteği oluşuyor. Samanlıkta iğne aramak gibi... Günlerini, aylarını, yıllarını veriyor hatta... Tam vazgeçtiği anda da o kaybolduğu tren istasyonunu buluyor. Bundan sonra yaşadıklarını izlemek çok ayrı bir keyifti....

Hele ki gerçek kimlikleriyle iki annenin birbirine sarılmasını izlemek ve gerçek Saroo'yu görmek mucizelere inanmamız gerektiğinin bir kanıtı gibiydi....

Kaybolan bir çocuğun sonu mutlu biten hikayesinin temsilcisi Saroo....

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVVDİİİİMMMMM, mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Çakmak gözlü Saroo'nun hikayesini çok seveceksiniz eminim....




yıldız haritası için gerekli bir panodur kendisi...

$
0
0

Hep film hep film kafanızı ütüledim farkındayım :)
Araya çeşni yazısı katıyım dedim azıcık ta...

Bu kadın yayıyor, hiç bir iş yapmıyor demeyin  hem :)
Bazen yürü be Şebo kim tutar seni diye hallenip yeni işlere başladığım da oluyor....
Bir kenarda bekleyen 328432121 tane yarım işe "sizleri seviyorum bebeklerim" benimki haves sadece diye mırlıyorum tabi ki... 
Küstürmeyelim garibanları :)



Haziran'da heveslenmişim Kasım'da bitirmişim :)))
6 aaaayyyyy !!!!
Üstüne 2 ay koymuşum çerçeveletmek için...
1 ay da buraya konmak için beklemesi normaldir di mi ahahaaaaa :)))


9 ayda millet aya çıkıyor Şebo demeyin bana.....
Fururum net ahahahaaaaaa :))))

Haaa bu pano ne işe yarayacak diye sorarsanız müthiş bir gereklilik sebebi bulabilirim size...
Yükselenmiş, yıldız haritasıymış, büyüme skalasıymış baksın baksın yapsın bu tablodan ahahahaaa :)))

Mutlu çarşambalar efenim ♥

kalben yorgunsan ilacı sevgidir...

$
0
0

Birkaç gündür işe gelmiyorum...
Çok sevdiğimiz İbrahim amcamızı kaybettik.
Nur içinde yatsın...
Kan bağımız yoktu belki ama hayat akışlarımız bağlamıştı birbirimize bizi... Rahmetlik babamın devresiydi, hep beraberdik yıllar yılı... Çocukluğumdan beri...
Onunla birlikte bir yandan da babamı defnettiğimiz günlere gittim...
İçim ezildi iyice...
Kaç gündür sersem gibiyim...
Sanki günlerdir dayak yiyormuş gibiyim, elim kolum kalkmıyor...

Böyle anlarda insanın aklına bir sürü şey de geliyor...
Bir sürü muhasebe yapıyorsun...
Senaryolar üretiyorsun...

İşe geldim bugün ama çok da toparlanamamıştım...

Masama oturduğumda bir kargo geldiğini fark ettim. Aslında geleli birkaç gün olmuş....
Şaşırdım, çünkü herhangi bir yerden kargo beklemiyordum...
Esra diye biri...
Allah allah kim ki diye diye açtım merakla kargoyu...

İçindekileri görünce tabi ki anladım kim olduğunu..... 2balık1kedi Esra ♥
Asık suratlı bıkkın Şebo'nun yerini gülümseyen enerjik Şebo aldı birden...
Tek tek baktım her notuna...
İçim ısındı...
Yine ağladım ama bu sefer mutluluktan :)
Ahhh Esra dedim, sen nasıl bir güzelliksin....

Esra'cım benim ♥
Telefonumu istemiştin ya, şu whatsup mereti var ya herhalde birşeyler yazacaksın zannettim. Yazmayınca seslenecektim, hayırdır kuzu diye ama bu hengamede fırsatım olmadı hiç...

Sen nasıl güzel bir kadınsın, nasıl incesin öyle...
O sahaftan aldığın kitaptan tut da kartlarına, kahvene kadar hepsini nasıl da incelikle hazırlamışsın... Baykuşumu bile unutmamışsın ♥
Erken erken kutladım diyorsun ya doğumgünümü, inan zamanında gelseydi o kargo beni bu kadar mutlu edemezdi... Bu kadar enerji dolduramazdı ...
O kadar duygulandırdın ki beni...
Sanki dedim zamanını bekliyormuş bu paket; toparlanayım, silkeleneyim diye...
Şu bloğu birkez daha çok sevdim ben... İyi ki yazıyorum dedim, iyi ki güpgüzel insanlar buluyor beni, sevgileriyle sarmalıyorlar beni dedim....
İyi ki varsın arkadaşım, iyi ki şu blog yollarımızı kesiştirmiş, iyi ki tanımışım seni...
Yazacak kelime bulamıyorum inan mutluluğumu anlatmaya...
Çok ama çooookkkkk teşekkür ederim sana ♥
İnceliğin, zarifliğin, arkadaşlığın ve kocaman sevgi dolu yüreğin için...
Öpüyorum seni kocaman ♥
İyi ki varsın, varsınız ♥





Viewing all 837 articles
Browse latest View live